0.6

204 45 86
                                    


-Bts - THE TRUTH UNTOLD -

Bugün buradaki son günümüzde bitmişti, bugün öğlen erkenden gidicektik. Geçirdiğim vakit gerçekten çok güzeldi, bazı kötü olaylar olsa bile.

Ufak bir titreme ile uyandım, ah Jisoo çadırın kapısını düzgünce örtmemiş olmalıydı. O an çok üşensemde zahmet edip kapıya doğru eğildim.

Saat gece 4 civarıydı, gökyüzü parlıyordu. Dağlık bir alanda olduğumuz için yıldızları net bir şekilde görebiliyordum, çok güzellerdi. Oldum olası yıldızlar ban çok cazip edici gelmişti. Kendinden, doğal bir şekilde parlıyorlardı. Buda onları özel kılan şeydi.

Yaklaşık 15-20 dakika boyunca gökyüzünü seyretmeyi bırakmış, ayakkabılarımı ve hırkamı giyip dışarı, uzun olan çimenlerin olduğu tarafa doğru yönelmiş gidiyordum.

Uzun çimenden kastım düşündüğünüz gibi değilde, neredeyse benim boyuma kadar gelen çimenlerdi. Telefonumdan slow şarkı playlisti açıp yürüdüm. Kulaklık kullanmayı gerekmedikçe çok fazla sevmezdim.

Şu an rüyadaymışım gibi hissediyordum. O kadar güzel bir duyguyduki. Etraf hafiften aydınlanmaya başlamıştı bile. Kendimden geçmiş, sonunun nereye varmadığını bilmediğim bir yoldaydım. Sanki tüm sorunlarım uçup gitmişti. Ama aslında gitmemişti içten içe kalbimi kemiriyordu bu sorunlar.

Saatime baktığımda neredeyse 6 olmak üzereydi. Ne zaman bu kadar fazla yürümüştüm. Ellerimi yüzüme koyduğumda ağladığımı yeni fark etmiş, gözlerimin acısıyla gözlerimi zor kırpıyordum. Acele edip hızlı adımlarla, neredeyse koşarak çadıra doğru yürüdüm. Saat 7 de hazırlanmamızın bitmesi ve yemeğe geçmemiz gerekiyordu. Vardığımda saat 6 yı 45 geçiyordu.

Çadırın kapısının önünde Jennie vardı "Rose neredeydin?" Başını bana doğru kaldırdığında şaşkın ifadelerle yüzüme bakıyordu. Ah yüzüm tamamen berbat durumdaydı. "G-geldim, hemen hazırlanıp y-yemeğe geliyorum." Dedim.

Jennie daha fazla üstelemek istemiyormuş gibi bir ifadeyle başını sallayıp, "Peki biz seni bekliyoruz, bu arada konuşmak istersen her zaman seni dinlerim." Dedi ve gülümseyerek gitti. O iyi birisiydi, çok bir muhabbetimiz olmasada güvenebileceğim biri olduğunu biliyordum.

Hemen eşyalarımı toplayıp yüzüme çeki düzen verdim. Hala iyi bir görüntü yoktu. Ağladığım heryerden belli oluyordu ve yüzüm gereğinden fazla şişmişti. Çok fazla umursamamaya çalışarak yemek yemeğe gittim. Herkes çoktan gelmiş kahvaltı yapıyordu, zaman kaybetmeyerek yanlarına gittim ve yemeye başladım.

Bu sıralar aklım gerçekten çok karışıktı. Nereden çıktığını bilmediğim bir karaktersiz her şey iyi derken tekrar ortaya çıkmıştı. Ayrıca bu sıralar Jungkook'a olan duygularımı anlamaya çalışıyordum çünkü bu tarz duygulara alışık değildim.

Onu görünce heyecanlanıp kızarıyordum. Bu beni sevdiği için miydi? Yoksa ben mi bişeyler hissetmeye başlamıştım? Gerçekten kafam allak bullak olmuştu. Normal hayatta gerçekten enerjik, neşeli ve şakacı olan ben bu tarz durumlarda çok sessiz olup kendi köşemde hiçbir şey yapmıyor her şeyi akışına bırakıyordum. Sanırım fazla saftım bu konularda.

Tüm bu düşüncelerden kurtulduğumda olumlu şeyler düşünmeye çalışmıştım. Güne kötü bir giriş yapmış olsamda şu an sevdiğim insanların içinde keyfim yerine gelmiş, enerjik ve neşeliydim.

"Evet uzun zamandır ertelediğimiz dans gösterimizi herkes buradayken yapmaya ne dersiniz?" Jimin in sorduğu soru üzerine geçenlerde hazırladığımız kısa koreografiyi yapıcaktık. Bende Lisa ile 16 shots dansını yapıcaktık. Jisoo'nun sesini herkes çok merak ettiği için solo olarak Clarity şarkısını söyleyecekti. Gerçekten sesi muhteşemdi.

Take Me As You Received >rosékook<Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin