Yalnızlık dipsiz bir kuyu gibi… Sonsuz bir kuyu, kimsenin giremeyeceği, girsede kalamayacağı bir kuyu. Ara sıra yardıma gelip seni ümitlendirip sonra yetişemeyeceklerini fark edip gidecekleri kadar derin bir kuyu.
Ben burada sıkıştım. Çok karanlık, çok sessiz. Oksijenim yetersiz. Bazen yetersiz hava yüzünden başım dönüyor, yanlış düşünüyorum. Burada benim düşüncelerimi yönlendirecek kimse yok. Burası pis, hastalanıyorum. Ümidim gittikçe yok oluyor. Beni çıkarmaya çalışanlara artık güvenmiyorum. Belki de esas güvenip cesaretlendirmem gerekenlere güvenmiyorum. Ama burada tartışacağım kimse yok. Buradaki böceklerden bile yalnızım. Onlar bile saygı duymuyorlar bana. Acımıyorlar, sevmiyorlar, niye diye sormuyorlar. Sadece bu çirkin buraya ait değil diyorlar. Çoğu benim pisliklerim sayesinde hayatta kaldığının farkında bile değil. Gitsem yer açılır diye sevinirler.
Yalnızlığın odaları var. Sırdaşları, koridorları var. Umutsuzluk, özgüvensizlik, küçük görülme, dışlanma ve bir çoğu… Yalnızlık göbekte.
Bazılarına göre yalnızlık saraydır. Bazıları derken şımarıkları kastediyorum. Arada sırada soran arkadaşları olduğu halde neden hep aramıyorlar diye dertlenenlerin sarayı. Bizim istediğimiz şeylere sahip olup, yanı başında değer verenleri görmeyip yalnızım diyenlerin depresyon sığınağı. Halbuki ben onlara yetmeyen şeylere öyle muhtacım ki. Benim kuyuma gelenler ölmedin dimi diyip geri giderken onlarda nasılsın, kafa dağıtalım mı, alışverişe gidelim mi,çay içelim mi, derdin var mı diye soruyorlar. Ama onlara yetmez. O şımarık veletler buranın nasıl bir yer olduğunu hiç bilmedikleri için hayatlarını kötü zannediyorlar. Gelsinlerde görsünler ebelerininkini. Orospu çocukları.
Sen bunu okuyan insan evladı varlık ya da her ne isen. Ya beni kurtar ya da okumadın say. Emin değilsen ben başaramadım ama ölmedin iyisin dimi diyip vicdanını rahatlatanlardan olacaksan hiç gelme. Siz olmadan daha huzurluyum.