Her yer sis içinde. Göz gözü görmüyordu. Boş bir arazide olduğumu sandım. Etrafı incelemek için birkaç adım attım. Bir anda etrafı kötü bir koku sarmıştı. Sineklerin vızıltısı, kargaların bağırışları ve dokunsam tutacakmışım gibi yakınımda duran bembeyaz bir dolunay vardı semada. Yerde adetâ kavga eden ağaç gölgeleri... Sanırım ormandaydım. Korkmuyordum. Veya ben öyle zannediyordum. Adımlarımla birlikte kalp atışlarım da hızlanıyordu. Koku gittikçe derinleşiyor, çekilmezleşiyordu. Yaklaşıyordum. Ayağıma yumuşak, deri benzeri bir şey takılmıştı. O anda kan beynime sıçradı. Kokunun sertliğinden başım dönüyor, midem bulanıyordu. Kusmaya başladım. Kendime geldiğimde kokunun kaynağını öğrenmek için elime bir dal aldım. Yavaş dokunuşlarla inceliyordum. Bu bir domuz ölüsüydü. Gözleri çıkartılmıştı. Göz yuvalarında ise kağıtlar ve bir fotoğraf vardı. Elime alıp okumaya, anlamaya çalışıyordum. İbranice yazılar vardı. Büyüydü bunlar! Bundan adım gibi emindim. Fotoğrafta ise 4 kişi vardı ve bu bir aile fotoğrafıydı. Sandalyede oturan bir adam, arkasında bir kadın, adamın sağında erkek evladı, solunda ise kız çocuğu vardı. Hepsi siyah giyinmişti. Lakin fotoğrafta garip bir şeyler vardı. Hiç kimsenin yüzü yoktu. Kadının ise kafası... Kağıdı elime aldığım an etrafımı siyah gölgeler çevrelemeye başladı. Boğazımı sıkıyormuşçasına boğulmaya başladım nefes alamıyordum. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Etrafımdaki şeyler dua benzeri bir takım şeyler okumaya başladılar. Siyah cübbeli, yüzleri olmayan, iri yarı yaratıklar dolaşıyordu etrafta. Az ilerde bir kadın gördüm. Sağ ayak bileğinde 2 adet ben vardı. Karım sandım. Elif diye seslendim ona. Koşmaya başladım. Yanına yaklaştığımda kafası eğikti. Elbisesi beyazdı fakat kandan dolayı kirlenmişti. Çenesinden kafasına doğru bir bez geçirilmiş, sol ayak baş parmağı beyaz bir bezle bağlanmıştı. Bana bakması için onu sarstım. Kafasını kaldırdı. Gözleri kançanağı olmuştu. Bana bağırarak buradan gitmemi söyledi. Koşmaya başladım. Bir anda takılıp boş bir mezara düştüm.
*
Yataktan sıçrayarak uyandım. Ev karanlıktı. Üst kattaki odadan ilahi sesleri geliyordu. Ne kadar istemesem de bakma kararı aldım. Her adımımda tahta parçaları gıcırdıyordu. Söz konusu olan odaya geldim. Berbat bir koku geliyordu burnuma. Kapıyı aralayıp içeride olan şeyleri izlemeye başladım. Çarşaflı kadınlar vardı. İlahi benzeri şeyler mırıldanıyorlardı sanki. Ortalarında kefen içinde bir ceset vardı ama yüzü örtülmemişti. Merakıma yenik düşerek bir adım daha atıp kim olduğunu görmek istedim. Tahta parçası tekrar ses çıkartmıştı. Oradaki herkes bana yöneldi. Hiçbirinin yüzü yoktu. Yerde yatan ceset ise karımdı. Kafasını kaldırarak 'Ben sana git dememiş miydim!' diyerek bağırmaya başladı.
*
Kızım Ayça' nın sesini duydum. 'Baba, baba hadi uyan lütfen.' diyordu sürekli. Gözümü açtım. Kanter içindeydim. Suyumu ve ilaçlarımı istedim kısık bir sesle. Yavaş yavaş kendime geliyor gibiydim. Tarık seslendi. 'Baba kalkıp hazırlanmaya başla hava daha çok kararmadan mezarlığa gitmemiz lazım. Bugün annemi ziyaret edecektik unuttun mu?'
Herkes üstünü giyinmişti. Yukarı kattan garip sesler geliyordu. Bakmaya yeltendim ki Elif, 'Baba orada annem ölmüştü. O günden beri kapısını dahi açmadık.' dedi. Evden çıkmak için salondan geçecektim ki aile tablomuza gözüme çarptı. Sandalyede oturan ben, arkamda 8 sene evvel ölen karım Elif, sağımda oğlum Tarık, solumda ise kızım Ayça vardı. Bugün tablodaki gibi giyinmiştik. Buruk bir tebessümle çıktım evden. Mezarlığa gelmiştik. Çok sessizdi. Her yer sis içinde. Göz gözü görmüyordu. Tam ilerleyecektim ki tek olduğumu fark ettim. 'Çocuklar neredesiniz?' diye bağırsam da hiç ses yoktu.
*
Mezara düştükten sonra yardım istemek için bağırıyordum durmadan. Bir adamın sesi geldi kulağıma: 'Çocuklar, neredesiniz?'
YOU ARE READING
RÜYALAR GERÇEKLERİN AYNASIDIR
HorrorEthem 78 yaşında emekliye ayrılmış bir edebiyat öğretmenidir. Ayça ve Tarık adında iki çocuğu vardır. Karısı Elif ise 8 yıl önce belirlenemeyen bir sebepten ötürü intihar ederek ölmüştür. Gece uykusunda gördüğü rüya ile sarsılan Ethem kalktığında di...