İSYAN

275 7 3
                                    

"Artık rahat bırakın beni! Büyüdüm ben ve gerçekten çocuk muamelesi görmekten bıktım. Arkadaşlarımla tek başına gezebilecek yaşta olduğumu düşünüyorum!"

diye isyan bayraklarımı indirirken babamın bana hala küçük bir kızmışım gibi bakışını gördüm. Artık gerçekten bıktım. Ne zaman evden çıkacak olsam onlarca soruya maruz kalmaktan, her soruya doğru cevap verdiğim halde beni arayıp emin olmak istemelerinden bıktım.

Babamın bakışına aldırmayarak az önce sinirden yere attığım çantamı alarak evden çıktım. Her ne kadar kızıp öfkelensem de onlardan habersiz bir yere gitmek içime hiçbir zaman sinmemişti. Bende doğruca okula gitmek üzere yola koyuldum.

Hava yağmur yağmaya başlayacak gibi kasvetli ve bir o kadar da insanın kemiklerine kadar işleyecek derecede soğuktu sanki.

Okulda kızların izin alamadığımı öğrenince bana kızıcaklarını bildiğimden yol üstünde bir büfeye uğrayıp bir paket dolusu jelibon aldım. Böylece belki kendimi onlara affettirebilirim diye düşündüm.

Büfeden çıktığımda yağmur damlalarından biri yanağıma düşüp fondötenime karşı savaş açınca hızlanmam gerektiğini anlamak çok da zamanımı almamıştı.

Bir an önce okula gidip soğuktan kuruyan ellerimi ısıtmak ve rüzgardan dağılan saçlarımı olduğu kadar düzeltmek istiyordum. Yavaşça montumun şapkasını saçlarıma siper ederken gözlerimi kısarak okuluma baktım.

Görüş alanıma birden soğukla karşılaşan nefesim bir sis gibi girerken adımlarımı hızlandırdım. Adımlarımı defalara dinlememe rağmen tekrar başa sararak dinlediğim şarkıya uydurarak okuluma doğru ilerlemeye başladım.

Daha sabahın yedisi olmasına rağmen bahçedeki üst sınıflar grupça olmalarıyla ve sanki saate inat attıkları kahkahalarla bakışlarımı onlara yöneltmemi sağladılar ve bir anlığına o tarafa doğru baktım. Yedi sekiz kişilik bi topluluktu.

Çevremde hiçbir zaman beni anlamayacağını bildiğim insanlar olduğundan onlar gibi geniş bir arkadaş çevrem yoktu. Sadece çocukluğumdan beri beni tanıyan üc insan dışında konuşmaya istekli olduğum bi insan bile yoktu. Ve babam bunu fark ettiği halde bana ısrarla izin vermiyordu ya aklım almıyordu.

Aklımdan geçen düşünceleri dağıtarak okula girdim. Vücudum birden sıcakla karşılasınca titreyerek bana düşündüğümden de fazla üşüdüğümü gösterdi. Merdivenleri yavaşça çıkarken kulaklıklarımı cıkarıp çantama attım.

Koridorda beni bekleyen tek arkadaşlarıma başımı eğip dudaklarimi büzerek jelibon paketini uzattım. Her ne kadar genç olsak da jelibon bağımlısı dört arkadaştık.

Pakedi görür görmez havada yakalayan Aleyna sanki ona milyon dolarlık bir hediye almışım gibi sevinç içinde sarıldı.

Bir anlık dalgınlığımla dengemi sağlayamayıp bir adım geriledim. Bir an şaşkına dönsem de neşesi bana da bulaşmıştı. Kendi halimize gülerken ders zilinin çalması her zamanki gibi moralimizi bozmuştu.

Ayaklarımızı yere sürerek sınıfa ilerlerken montumun fermuarıyla boğuşmaya başlamıştım. Bir an bir noktadan daha aşağı çekemeyince sinirlendim ve hızlıca fermuarı aşağı doğru çektim.

Fermuar hiçbir şey olmamış gibi rahatlıkla açılınca diğer elime çarptı. Canım yanmaya başladığında öğretmenin sınıfın kapısını kapatırken bana baktığını gördüm.

İzin isteyerek lavaboya gittim ve suyun altında tutarak parmağımın morarmasına engel olmaya çalıştım. Parmağımın ağır ağır morarmaya başladığını gördüğümde başarısız olduğumu anlayarak pes ettim.

Aynadaki görüntüme baktığımda gözlerim dağınık saçlarıma takıldı. Ellerimde yavaşça düzelttikten sonra sınıfa döndüm. Alara bana bakarak başını ne oldu der gibi sallayınca alaycı bi şekilde gülümseyerek parmağımı gösterdim.

Moraran parmağımı görünce bir an şaşırsa da şaşkınlığı fazla uzun sürmemişti. Çünkü beni tanımayan insan bile benim sakar biri olduğumu bilebilirdi.

Dersi dinlemeye çalıştıkça daha da uykum geliyordu sanki. Bir süre sonra dayanamayarak kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Tenefüs zili çaldığında ürkerek yerimden zıplarken birden ısı kaybetmiştim. Ne olduğunu anlamak için kendime bakarken birinin üstüme hırkayla örttüğünü, birden zıplayınca da hırkanın yere düştüğünü gördüm.

Yere eğilip hırkayı elime alırken hala tamamen kendime gelmiş değildim. Hırkayı yerden alıp katladım ve sıranın üstüne koyarak saate baktım. Üç ders saatini uyuyarak geçirmiştim. Yani bugünki ders saatimin tamamında uyumuştum. Montumu üzerime geçirip çantamı omzuma takarken yürümeye başlamıştım bile. Koridora çıkarken kapıda Volkan ile çarpıştık.

"Özür dilerim, burda olduğunu fark etmedim Hira." derken mahçup bi ifadeyle yüzüme bakıyordu.

"Sorun değil." derken sızlayan omzumun acısını yok sayarak koridora çıktım.

Merdivenlerin yanındaki camdan dışarıya bakarken yağmurun hala yağdığını görünce şansımın bana ihanet ettiğine tekrar tekrar lanet okurken okuldan çıkmıştım bile. Kızlara mesaj yazmaya çalışıyordum ama yağmur damlaları müsaade etmiyordu pek.

Tekrar pes ederek telefonumu cebime koyarken eve doğru yol almaya başlamıştım. Öfkem her ne kadar hala taze olsa da sonuçta orası benim evim, onlar benim ailemdi. Öfkemi eve gittiğimde trip olarak onlara tabi ki yansıtacaktım fakat eve gitmemezlik yapamazdım.

Yolda bir taksi çevirerek taksiye bindim. Aynadan şöfore bakarak oturduğum caddeyi söylerken çantamı yanıma koyarak geriye yaslandım. Yağmur damlaları taksinin camından aşağı kayarken hipnoz etkisi yaratmış ve her ne kadar uyumayi istemesem ve dirensem de uykuya dalmıştım.

Bu benim ilk hikayem umarım beğenilir. (Gelirse) yorumlarız benim için çok önemli.

Kupa KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin