prologue

1.5K 120 251
                                    

Müzik, ışıklar, bulunduğum ortamdaki insanların birbirlerine karışmış kokuları... Müziği duymuyor, ışıkları görmüyor, o kokuları duyumsamıyordum. Tüm bunlar kafamın içindeydi. Zihnimde kokular, ışıklar, ve gürültülü bir müzik vardı.

Buradaki insanlar gibi sarhoşmuşçasına birbirine çarpıyorlar ve zihnimin içinde olabildiğince adım sayısı bırakmaya çalışıyorlardı.

Kafamı geriye doğru yaslayarak gözlerimi yumdum. İstediğim yalnızlık hissi içimde dalgalanmaya başlamışken, bunun yalnızca gözlerimi yummamla gerçekleşmesi bana epey mucizevi gelmişti. Çünkü burası içimden bile kalabalıktı, ama gözlerimi perdeleyen o ince kapakçıklar iki kalabalığı da susturabiliyordu.

Yine de gözlerimi yummama rağmen o dönme hissi son bulmamıştı. Sanki... Sanki yine o paslı atlıkarıncadaydım, ve ben gözlerimi yummuşken annem o çarkı çevirmekteydi. Ama yalnızca barın locasında, kendi mucizevi yalnızlığımla oturuyordum.

Yalnızca bir kez binebildiğim o atlıkarınca ise yoktu. Ben vardım, bir de mucizevi yalnızlığım vardı. Ha bir de... Koku vardı.

Ben o atlıkarıncada gözlerim kapalı, yaz güneşinin sıcaklığını tenimde hissederken duyumsadığım o koku. Burada yokken bile olan koku. Zihnimde en çok adıma sahip olan koku. Birinde hapsolan, ama yalnızca sarhoşken nefesime karışan koku.

Deli değildim, ya da uyku düşmanı. Burada durmuş o kokunun etrafımı sarmasını bekliyordum yalnızca. Çünkü gelecekti, ve ben yine bir şekilde evimde uyanacaktım zaten. Arkadaşlarım da artık bu duruma alışmıştı. Şu an kendi evlerinde olduklarına emindim ama olmasalar bile umursamıyordum.

Her insanın yalnız hissetmemek için açtığı televizyon sesi gibi, evimde korkmamak için başvurduğum o televizyona benziyorlardı. Önemsiz, buna rağmen vazgeçilmez. Televizyonun sesi bir süre sonra arka planda kalacak olsa da, onun ses yaptığını bilmem gerekiyordu. Bir sesin olduğunu bilmem gerekliydi.

Tıpkı gece yatmadan önce yaktığım ışık gibi. Karanlıktan ödüm kopardı, ama ışık varken uyuyamaz, gözlerimi bağlayarak yatardım. Ancak ışığın yanması gerekiyordu ve benim de bunu bilmem gerekiyordu.

Onlar da ışık gibi, bir süre sesi arka planda kalan televizyonun sesi gibilerdi.

Kokuysa... O evde geri dönmelerini beklediğim ailemdi. Beni evde yalnız bıraktıkları için onlardan nefret etmeme rağmen, güvende hissetmek için beklediğim anne ve babamdı. Tıpkı onlar gibi geç saatlerde gelirdi, ve ben artık uykusuzluktan kapanmak üzere olan, ayrıca korkudan ağladığım için yorgun düşmüş gözlerimle, yarı kendinden geçmiş bir şekildeyken kendini hissettirirdi bana.

Geldiğinde tüm gece onu beklemiş olmam, ve birazdan uykuya dalacak olmam önemsizleşirdi. Kendimi ona yüzsüzce teslim ederken bir an olsun düşünmezdim.

Ve yine öyle oldu.

Artık neredeyse sızmak üzereyken, yaz sıcağı gibi vücuduma dokunan sıcaklığı, ardındansa burnuma dolan o kokuyu hissettim. Yaz güneşi etten kemikten bir bedene bürünerek vücudumu sarmaladı, ve o büyülü aromayı nefesime sundu.

Ona teslim oldum.

O hislerdi.

O koku, o yaz sıcağı, o anne ve babamdı. O özlemdi. Atlıkarıncanın paslı çarkının yanındaki muhteşem kokusuyla etraftaki ak zambaklardı.

"Az kalsın düşecektim uykulara, neden bu kadar uzun sürdü?"

Bu soruyu sorarken hiç utanmadım. Ona muhtaç olduğumu biliyordum, ve ona muhtaç olduğumu bildiğini biliyordum.

"Üzgünüm."

Sesi, o paslı çark dönerken atılan mutlu çocukların çığlıklarına benziyordu. Onu her seferinde hafızama kazımaya çalışıyor, ama her seferinde de başarısız oluyordum. Zaten benimle çok az konuşurdu. Ve bu da onu daha çok hissetmeme neden olurdu. Yine de onu unutmamak için benimle konuşmasını isterdim. Sarhoş hafızamda taşıdığım onca ses varken ve o benimle konuşmazken bu epey zordu ama.

Beni yerimden kaldırmaya çalışıyordu, ancak ona yardımcı olmak gibi bir gayem olduğu söylenilemezdi. Aksine, fazlasıyla köstek oluyordum. Ellerim, beni kaldırmak için kollarıma dolanmış ellerini yakaladıktan sonra koluna doğru uzandı, hemen ardındansa onu yanıma çektim.

Yanıma, koltuğa düşen bedene iyice sokularak başımı boynuna gömdüm ve burnumu hafifçe terlemiş olan boyuna sürttüm. Şimdi tekrardan atlıkarınca dönüyordu, zambaklar etrafa koku saçıyordu ve yaz sıcağı tenimdeydi.

"Sen özlediğim her şeyi bir kokuya nasıl olur da tutsak edersin? Nasıl olur da, bir sürü hissi şişene parfüm edip her gün üzerine sıktığın o kokuda beni boğarsın eski hislerle?"

Gözlerimin yaşlarla ıslandığını hissettim. Kollarımı doladığım beden kaskatı kesilmişti ancak bana karşı koymuyordu. Koku, güneş, paslı çarkın mutluluk uyandırıcı sesi... Hepsi bu bedendeydi. Kim olduğunu bilmeden burnumu dolandırdığım boynundaki hoş koku sarhoşluğuma sarhoşluk katarken, "Gitmemiz gerek," demişti. "Artık uyumalısınız, yarın erken uyanacaksınız."

Gözlerimi açmadan kucağındaki elini yakaladım ve parmaklarımı parmaklarına kenetleyerek, "Seni bekledim tüm gece, evdeki bütün televizyonların sesini açtım, ve de tüm ışıkları. Ancak gözlerimi bağlamadım. Yine de sen hemen gitmek istiyorsun," dedim yanağımdan süzülen yaşlar eşliğinde.

Her gece böyleydi.

Onu beklerdim, hissettirdiklerinin ağırlığı altında ezilmeme rağmen gitmesini istemezdim. Ve ağlardım utanmadan. Çünkü o tepki vermezdi ve utanmama gerek kalmazdı. Umursamaz ve umarsız kişiliği belki de en sevdiğim şeylerinden biriydi. Aksi olsaydı yanında rahat edemezdim. Ya da böylesine yüzsüz olamazdım.

"Anlayamıyorum, üzgünüm. Lütfen artık gidelim."

Başımı boynundan çekerek loş aydınlıktaki yüzüne baktım. Unutacağımı bile bile uzun uzun izledim. Mavi gözler, küçük bir burun, ince dudaklar, düzgün kirli sakal ve Tanrı'nın yayına benzeyen ince kaşlar...

Onu böylesine incelememden rahatsız olmuş gibi durmasına rağmen bakışlarımı ondan ayırmadan, "O zaman artık kendini unutturmayacağın bir gecede karşıma çıkacaksın. Seni görebilmek için sarhoş olmak istemiyorum artık," dedim.

Bunu söylememle ince dudakları ruhsuz bir kıvrımla yüzündeki ifadeyi daha da donuklaştırdı. Tanrı biliyor, başkası bana bu şekilde gülümseyecek olsaydı yumruğumu yüzünde çiçeklendirirdim.

Başımı boynuna gömdüğünde karşı koymadım. Ancak sonrasında söylediği şeyler kapattığım gözlerimden yeniden yaşlar akmasına neden olmuştu.

"O zaman sen, sen olmuyorsun, ben de ben. Ve kendimiz olamadan biz olmamızın imkanı yok. Bu istediğin büyünün bozulmasına da neden olacakken, her gece yarısı sarhoş gözlerle bana bakmanı yeğlerim. Benden bunu asla isteme, çünkü Harry Styles; bizim biz olabileceğimiz tek an bu."

                                  ⚓

Bunu öylesine, çerezlik niyetine yazıyorum. Hiç planda yoktu ama kendime engel olamadım ve gidişatı nasıl olacak ben bile bilmiyorum. Umarım hoşunuza gider, sizi seviyorum ve öpüyorum.

MWAH!

𝐚𝐫𝐨𝐦𝐚//𝐥𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐬𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧 -𝐟𝐢𝐯𝐞 𝐬𝐡𝐨𝐭-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin