Genç kız, sabahın erken saatlerinde bulduğu huzuru, akşamın ilerleyen saatlerinde de bulduğu için tekrardan iskeleye gelirdi. Sokaklarda gezen insanlar çok olmazdı, dışarıda garip ama güzel bir koku olurdu, kuşlar gecenin çökmesiyle oluşan telaştan dolayı deli gibi uçup öterlerdi. Ay, denize olan sevgisini gösteriyormuşcasına ona, yakomozlarını armağan ederdi. Genç kızda bu armağanlardan faydalanırdı biraz.
İskelenin ucuna oturdu, genç kız. Doğanın telaşını dinlemeye, görmeye başladı. Gündüzden kalma hiçbir iz bırakmamak için çabalıyordu sanki. Sanki gece; gündüz olan bütün kötülükleri gizlemek için çok çaba sarf ediyor gibiydi. Sanki gece, tek başına, bütün yaraları sarmaya çalışıyordu. Gece yoruluyordu. Gece bitap düşüyordu...
Genç kız, elinde getirdiği plastik kabın kapağını açtı ve içinde ki kurabiyelerden birinin ucundan biraz bölerek ağzına attı. Portakallı kurabiye, en sevdiği kurabiye idi.
Kafasını çevirerek, hemen yakında olan teknede ki çocuğa baktı. Bir haftadan uzun süredir her gün buraya geliyordu ve onu her seferinde burada görüyor oluşu alışkanlık haline gelmişti. Sanki bir resmin içerisindelerdi ve o çocuk bu resmin en güzide parçasıydı.
Dün ona çay getirmişti ve bunu beklemiyordu aslında. Şaşırmıştı ve tereddütte kalmıştı. Ama bu hareketi içini sıcacık etmişti.
Elinde ki kurabiyeyi yavaş yavaş yerken, zihninin çıkıntılarına bir iplik dolandı. Pekala. Evet. Yapabilirdi bunu.
İskelenin tahta zemininden destek alarak ayağa kalktı ve minik minik adımlarla onun yanına doğru ilerledi. Nasıl bir tepki vereceğini tam olarak kestiremediğinden dolayı avuç içleri terliyor ve elinde ki kabı sıkıyordu sürekli.
Uzun sürmedi oraya gitmesi. Ama ne yapacağını bilemedi, genç kız. Kelimeler ona sırtını çevireli çok olmuştu fakat şu anda en çok onlara ihtiyaç duyuyordu.
Dalgalar sebebiyle sallanan tekneye doğru bir adım atacaktı ki; genç adam, arkasında oluşan hareketliliği hissetmesi ile o tarafa doğru döndü.
Genç kız atacağı adımı geri çekerek ayaklarını tekrardan bir araya getirdi. Dudakları, ağzından dökülemeyen kelimeler hatrına aralanmıştı. Dudaklarını birleştirdi ve eliyle saçını kulağının arkasına ittirdi.
Genç adam, şaşkınlığını üstünden attıktan sonra kafasında ki şapkasını ve üstünü düzeltti ardından gülümsedi ve kızın tam gözlerinin içine bakarak,"Merhaba." diye mırıldandı.
Merhaba.
Belki de bu adam, ona kelimelerini de getirecekti. Belki de bu adam, ona sesleri avuçlayıp getirecekti. Belki de bu merhaba, onun hayata bir merhabası olacaktı.
Genç kız hiç bir şey söyleyemeden tebessüm etti sadece ve elinde ki kurabiye kabını ona uzattı. Adam kaşlarını çattı ilk, ardından tebessüm ederek bir tanesini aldı.
"Teşekkür ederim. Eminim çok güzel olmuştur."
Kız, omuzlarını silkerek ona bakmaya devam etti. Adam da ona bakmaya devam etti. Ve o sarmaşıklar da, ilmek ilmek örülmeye devam ettiler.
Kelimeler, toprağından koparılan bir çiçek gibiydi, genç kız için. Adam, onun bütün kelimeleri olmaya gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
müzik kutusunu yutan kız.
Short Story▪kısa hikaye, tamamlandı. Genç kız bedenini iskeleye yatırıp; gözlerini, gökyüzüne değdirdi. Bulutlar gözle görülebilecek bir şekilde hareket ediyordu. Tutsaydı birinin ucundan, gidebilir miydi buralardan? Kurtulabilir miydi şehrin bu gürültüsünden...