Sesinin bana ilk kez ulaştığı zamanı hatırlıyorum, Ağustos sonları. Ayçiçeklerinin de tam zamanı. Piyanonun verdiği o hoş tınıyla ayçiçek tarlası renkleniyor. Dönüp bakmamak elimde değil. İşte, baktığım o an görüyorum seni. Ayçiçek tarlasında, piyanoya ses veren kişiyi. Nutkum ister istemez tutulup gözlerim sana kenetleniyor. Gökyüzünün ve tanrıların kıskandığı turuncu saçların ve soluk beyaz teninle uyumlu ufak bir bedenin var. Dudaklarının arasında sigara, mavi gözlerin piyanonun tuşlarında. Dikkatini tamamıyla piyanoya vermiş olduğundan seni izlediğimi fark etmiyorsun, ya da fark etsen de umrunda değil. Ayaklarım yavaş yavaş sana ulaşmak için hareketleniyor. Önleyemediğimden değil elbette, önlemek istemediğimden. Sana adım adım yaklaşırken çaldığın parçayı düşünüyorum. Daha önce duymuştum bu melodiyi, parçanın ismi dilimin ucunda.
Ah, evet şimdi hatırladım... Valse. Beni sana ulaştıran o parça. Önceden bilmezdim ama şimdi nasıl unutabilirim ki?
***
Saygılar selamlar. Aniden aklıma gelen bir kurgu ile karşınızdayım. Hiç düşünmeden yazdım, düzenleme falan yapmadan da direk yayınlıyorum hadi hayırlısı...
Kötü yazmış olabilirim sorry ;-;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valse || Soukoku
Fanfiction-Evgeny Grinko ha? Tarlada sigarası dudaklarından düşmeyip piyanosuyla sanat yazan kamyoncu abimiz. Bunu dediğimde gülümsedin ve parmakların yeniden piyanonun tuşlarında ait olduğu yeri buldu. Sen piyanoya aşıktın, ben ise dudaklarında sigarasını e...