BÖLÜM 1

521 46 68
                                    

Yoongi kapıyı çarpıp arkasına bakmadan, annesinin ve babasının bağırtılarını umursamadan koşar adımlarla evden uzaklaştı. Gözyaşını elinin tersiyle silip etrafına baktı. Nerde olduğunu bilmiyor lanetler ediyordu. Gecenin bu saatinde yaşadığı ülke şartlarını da hatırlayınca korkmadan edemiyordu. Etrafında nerden geldiğini bilmediği farklı çığlıklar, yardım çağrıları duyuyor ellerini kulaklarına bastırıp duvar kenarına sığınmak istiyordu. Arkasındaki adım seslerini umursamıyor iki de bir gözyaşlarını siliyordu.

Min Yoongi yorulmuştu. Çok yorulmuştu.

Hayattan, yaşadıklarından, ailesinden.. Yaşamak ona artık sadece acı veriyordu. Boşanmanın eşiğinde ama arsız bi anneli ailesi vardı. Her gün kavga ederlerdi. Bunun sonu Yoongi'de biterdi. Çünkü Min Yoongi sessizdi. Her zaman için.

Sesini çıkaramazdı o. Birde avukat olmak istemesi yok mu, onu daha da düşük hissettiriyordu. Göz yaşlarını uzun kollusuna silerken daha da güçsüz hissediyordu. Takip edildiğini bile bile durduramaması daha güçsüz hissettiriyordu. Min Yoongi kendini güçsüz hissediyordu ancak hala yaşayarak en güçlünün kendisi olduğunu anlamıyordu.

"Hey, dursana be! Biliyorsun arkanda olduğumu.."

Adam sarhoştu. Sarhoşlardan ne çekiyorum diye düşünmeden edemedi. Babası sarhoş, annesi sarhoş, abisi sarhoş.. Min Yoongi zaten içmesine gerek olmadan sarhoş...

"Anladım~ Naz yapıyorsun bana~"

Adamın iğrenç sesi kulaklarına tekrar dolduğunda histerik gülüşü yankılandı sokakta.

"Senin de hoşuna gitti değil mi~"

Kolundan tutulduğunda sabrının sınırlarında dolaşıyordu. Ancak sinirlense de sarhoş birine vuramazdı. Arkasındakiler de pekala fazlaydı ve karşı gelmesi dahilinde hoş şeyler olmayacak gibiydi. Bazıları sarhoş değildi ve ona iğrenç bakıyorlardı. Beyaz bacaklarına, açıkta kalan göbeğine, boynuna ve omuzlarına.. Lanet etti evden hışımla böyle çıktığına. En azından uzun montunu almayı dilerdi.

"Nereye gidiyorsun bebeğim?"

Küçük gruptan biri öne atıldığında umursamadan yürümeye devam etti. Aksi takdirde cehennemi yaşayabilir ve ölmeden ölebilirdi.

"Siktirin başımdan. Birde sizle uğraşmayayım."

Burnunu çekip kollarını titreyerek omuzlarına sardı. Arkasından duyduğu kıkırdamalar ve kalçasına atıldığına emin olduğu bakışlarla içten içten korkusunu atmaya çalışıyordu.

"Dur bakalım! Gideceğin yere bırakalım ister misin? Belki biraz eğleniriz ha?"

Kahkaha atan adamla gözyaşları daha çok düştü. Gözleri kıpkırmızı kesilmiş ve şişmişti. Zaten küçük olmaları ise işini daha çok zorlaştırıyordu. Kolundan çekilip duvara çarpması ise son damlaydı. Duvar kenarına çöktü, omuzları sarsıldı, hıçkırıkları sokakta yankılandı..

Min Yoongi artık sabrının sonuna gelmişti.

Çığlık çığlığa ağlarken tek düşündüğü yaşamak istemediğiydi. Eline aldığı taşları sinirle fırlatırken tek düşündüğü neden herşeyin başına geldiğiydi. Duyduğu çığlıklar dahi yavaş yavaş kesilmişken neden kendisinin de rahata ermediğiydi çünkü artık mutlu olmak istiyordu. Başını ise kendine çektiği dizlerine sarmış olduğu kollarına gömmüştü. İçi çıkarcasına ağlıyordu. Kendine asılan gruptan duyduğu şeyleri anlamıyordu. Umurunda da değildi. Tıpkı omuzlarına bırakılan ceket gibi umru dışındaydı.

Hırlama benzeri sesler işitti. Korkuyla gözlerini açtı ve etrafa bakındı. Karanlığın içinden hafifçe ona yaklaşan ve diğer adamları kovan.. panter ona yaklaşırken gözleri açıldı. Başı döndü ve Min Yoongi yorgunlukla kendini bırakmadan önce siyah ve büyük hayvanın yumuşak tüylerine dokundu.

PANTHER-YOONMİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin