4

8 1 0
                                    

İnsanlar hep tanıdığımız gibi midir? Tanıdığımız gibi mi kalır? Onları tanıyor muyuz? Hatta kendimizi?
Tanıyamayız. Değişirler. Tanımıyoruz. Tanımıyorum.

Ela da tanıyamamış, inanmış. Bir sorun var çünkü ağlıyor. Ben de tanıyamamışım, inanmışım. En yakın arkadaşız sanmışım mesela buna inanmışım. Öykü ile son derece gizli olan konuşmalarını izliyorum bir kenarda. Cidden neyi bilmemem gerekiyor bilmiyorum. Ama uzaklaşmam gerektiğini biliyorum. Bir de kızmaya hakkım olmadığını. Sınıftaki sırama gideceğim. Konuşacağız biraz, anlamsızca etrafa bakacağız, 10 dakikanın bitmesini bekleyeceğiz. Almanca dersi ve bu günlerde uyumayı pek beceremiyorum. Bunun başlangıcı üzücüydü ama güçlü olmayı öğretti. Uykusuz kalınca güçlü olmayı. Arkadaşlarım robot gibisin, ruh gibisin benzetmelerine başladı. Fazla çökmüşüm sanırım. Bunu bilmiyorum aynaya bakmayı pek sevmem. Sanki gördüğüm ben değil de başka, sessiz birisi gibi geliyor. Bu yüzden saçlarım da hep dağınık olur, makyajsız olurum. En çok da güzel olamam. Güzel olmamayı seviyorum. Yanıma dış görünüşümü seven hiçkimse yaklaşmıyor. Tabii bundan güzel hakaretler yiyorum. Ortaokuldayken her gün "saçına kabartma tozu mu döktün?" derlerdi. İlk deyişlerinde anlamamıştım bile ne demek istediklerini. Saçım çok kabarık ve şekilsizmiş. Kıvırcık saçlı olmaktan da böyle nefret ettim. İnsanlardan da böyle nefret ettim. Bu yüzden nefret ettim. Nefret ettiğim insanlar sınıfa gelmeye başladı. Bir şeyler öğreneceğiz. Ne öğreneceğiz? Öğretmen de geldi. Öğretecek mi her şeyi?

-Melis bir tane kağıt koparabilir misin?
-Melis bana da

Defterime bir bakış attım. Birkaç sayfam kalmıştı çünkü daha önceki derslerde de istiyorlardı. Tam burada insan hiçbir şey söylemek istemiyor ama duymuştum.

-Çok az sayfam kaldı üzgünüm.
-Tamam sorun değil.

-İyi ki bir sayfa istedik!
-Az kaldı.
-Tamam istemedik dön önüne.

Nefret etmem için bir sebep daha buldum. Birisi en azından iyi olmaya çalışırken diğeri neden olamıyor? Ve Almanca öğretmeni bunları duymuş sanırım.

-Ne oluyor?

Sessizlik...
Ama kandıramazdık biliyordu işte her şeyi.

-Boşver Melis kızım insanlar böyle hiç takma sen. İstediklerini yap iyi olursun. Ama bir gün moralin bozuk olur yüz vermezsin, hayır dersin ve bütün iyilikler sıfırlanır.

Ona baktım ve hafiften gülümsedim. Sınıfa sessizlik çöktü. Ben zaten bu kalabalığa tahammül edemiyorken kalabalığı sırtımda hissediyorum. Böyle olunca tabii derse de pek odaklanabildiğim söylenemez. Şimdi saatlere bakacağım uzun uzun. Her şeyin bitmesini bekleyeceğim. Saatteki sayıları sayacağım. Gidene kadar buradan. Karanlığa alışan böcekler ışık birden açılınca bir delik ararlar kaçmak için. Ben de şimdi her yere kalbimi çarparak kaçacak delik arıyorum. Ama hayatın acımasızlığına çarptım. Kalmak ve savaşmak zorundaydım. Kolay değil kaçıp gitmek.

Saati izlemeye devam ettim. Uzun süre baktık birbirimize. Kaçabilirdim artık. Her şey normalmiş gibi yapacağım biraz daha. "İyi akşamlar" diyeceğim, gülümseyeceğim, hiçbir şey yokmuş gibi... Eve gitmek için yürümeye başladım. Bu bana fazlasıyla iyi geliyor iyi hissetmediğimde. Kulaklığımı takınca 4 - 5 km yürümek umrumda bile olmuyor. Tek düşündüğüm hayat oluyor ve yürüyüş bittiğinde yorgunluktan bir süre unutabiliyorum her şeyi. Bazen Öykü de eşlik ediyor. Herkesin içinde şarkılar bile söyleyebiliyoruz. Rezil olmak önemli değil. Fazlasıyla rezil bir hayatım var zaten. Öykü'nün sesi güzel. O, okulda şarkı söyleme etkinliklerinde yer alır genelde. Söylediği yabancı şarkılarla kendine hayran bırakır. Müziği seviyoruz ve onunla konuşabiliyoruz birbirimizle. İkimiz de gitar çalabiliyoruz bir de. Güzel bir ortak yönümüz. Benzerlikler bazen insanları birbirine daha da yaklaştırıyor.

Peki neden? Neden bize benzeyenleri seviyoruz? Gerçekten anlayabiliyorlar mı benzedikleri için? Kendimizden bir tane daha olursa gerçekten derdimiz kalmaz mı? Düşününce çok tuhaf geliyor. Kuantum dolanıklığa göre iki aynı parçacık birbiriyle etkileşim halindeyken ayırırsak birine bir durum olunca diğeri de etkilenir… Çok garip, değil mi? Onlar bile birbirini hissediyor, anlıyor ama biz yapamıyoruz. Aslında ben kendimi bile hissedemiyorum. Fiziken olmadı. Beceremedim ölmeyi ama ruhum ölmüş gibi sanki. Artık bulamıyorum bir sebep. Yaşamak için de ölmek için de... Bir yerden sonra ölmüşsünüz zaten, kim sizi tekrar öldürebilir? Ama kimse de yaşatamaz. Öyle sanıyorum. Sebep bulmak daha zor bazen.

Gökyüzüne bakıyorum, sevdiğim en güzel manzaralara bakıyorum. Ağaçlara, geçen arabalara ve insanlara... Her şey çok anlamsız mıydı hep böyle?  Her şey monoton. Herkes bir yerlere gidiyor, rastgele yaşıyor, birileri için çalışıyor. Cidden yaşıyor muyuz? Yaşıyoruz diyoruz işte. Yaşadığım eve yaklaştım. Hissettiğim çok iyi bir şey kendini göstermeye başladı. Yorgunluk... Yürümekten değil, yaşamaktan...

-

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 05, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SARSINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin