part 1: "Cage."

316 16 20
                                    

"Caroline- Briston Maroney."

"Sonra büyük, beyaz bir taht ve tahtta oturanı gördüm. Yerle gök önünden kaçtılar, yok olup gittiler. 12 Tahtın önünde duran küçük büyük, ölüleri gördüm. Sonra kitaplar açıldı. Yaşam kitabı denen başka bir kitap daha açıldı. Ölüler kitaplarda yazılanlara bakılarak yaptıklarına göre yargılandı. 13 Deniz kendisinde olan ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler. Her biri yaptıklarına göre yargılandı. 14 Ölüm ve ölüler diyarı ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş gölü ikinci ölümdür. 15 Adı yaşam kitabına yazılmamış olanlar ateş gölüne atıldı. (İncil- bâb/20.)"

Lütfen düşüncelerinizi bana yazın. İlhamım sizsiniz.

Keyifli okumalar..

***

"Lord Jeon, yola çıktıklarını belirtmemi istediler Efendim. Akşam güneşi batmadan burada olurlar."

"Anlaşıldı. Selamlarımı iletin lütfen."

Karşımda saygıyla eğilen asker, büyük demir kapıyı ardından kapatarak dışarı çıkarken, yüksek sesli bir gıcırtının kısa bir müddet salona hakim olmasına sebep olmuştu. Bu ses çoğu çalışanı rahatsız etse de, yılların vermiş olduğu bir alışılmışlık vardı bu keskin kulaklarda.

"Yuna."

Geniş salonda usul usul gezinirken, kahverenginin yer yer koyulaşıp farklı renklere evrildiği bohem işlemelerde sürünüyordu gözlerim. Zihnim adeta renkleri bir bir yutuyor, algılarımı kör ederek başımda hafif bir sızı baş gösteriyordu. İsmini zikrettiğim yardımcım, sağ kolum yine bekletmeden yanımda belirdiğinde, "Emriniz, nefesimdir Lordum." diyerek başını öne eğmişti. Hayli alışık olduğum bir selamdı bu. Aynı zamanda bağlılığımızın da anahtar kelimeleriydi.
Siyah saçlarını yukarıdan sıkı bir şekilde toplamış, işlemeli elbisesinin  üzerine gri bir kuş tüyü geçirmişti. Beyaz teninin belirli noktalarında kendini gösteren büyülü işaretleri kırmızı parlak renginden seçebiliyordum. Her zaman olduğu gibi o güzelliği hala taptazeydi.

Olduğum yerde dönerken uzun, soluk tırnaklarımı avuç içime geçirerek ellerimi belimde birleştirdim.

"Bu kez çok dikkatli olmanı istiyorum."

Yuna ise sesimi duyduğu vakit başını hafifçe kaldırmış, koyu kırmızının can verdiği gözlerini bir müddet yüzümde gezindirmişti.

Buna izni vardı.

"Unutulmuş geliyor."

Gözleri hafifçe büyüdüğünde, siyah tırnaklarını elbisesinin eteğine sürterek, "Yıllar sonra kafesinden çıkıyor demek." diye fısıldadı.
Sesinde mahrem bir konuşmanın beraberinde getirdiği o belirli tını vardı sanki.

"Evet." dedim ruhsuzca.

"Saraya şeffaf duvar örmeni istiyorum. Ola ki bir laneti işler bu asırlık duvarlara. Önlemleri al."

Tahta ezbere hareketlerle otururken, bacak bacak üstüne atmış, yüzüklü parmaklarımı yunan işlemelerinin üzerine hafifçe dokundurmuştum. Her ayrıntısı incelikle işlenmiş bir başyapıtın geçmişine dokunuyordum aslında. Ve ne vakit gergin bir ânı yaşıyor olsam gözlerim bu işlemeleri süzüyor, gücümü anımsıyordum. Saray için dökülen kan, benim damarlarımı ısıtıyordu.

Yuna, utangaç bir tavırla başını öne eğerek yeniden gözlerime baktığı sırada, "Efendim, bağışlayın lakin neden buraya geliyor?" diye sordu.

Norowa Reta || TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin