(Michl- Kill our way to heaven)
"Canavarlarla savaşan kişi dikkat etmelidir, ki kendi bir canavara dönüşmesin. Sen dipsiz bir kuyuya uzun uzun baktığında, dipsiz kuyu da sana bakar."
(Friedrich Nietzsche)
Lütfen düşüncelerinizi bana yazın. İlhamım sizsiniz.
Keyifli okumalar..
***
"Sarayın tarihi, çok eskiye dayanır. Yıllar önce atalarımızın Almanlarla karşı karşıya geldiği, sayısız askerin can verdiği, ülkenin harap olduğu savaştan kan ve onur ile miras kalmıştır. Diyebiliriz ki, bu sarayı ayakta tutan güç, cesaret ve onur bizim de damarlarımızda dolaşarak varlığımızı ayakta tutmaktadır."
Canlı bir tonlamayla dudaklarımdan süzülen her bir kelime, havada dans ederek yeniden kulaklarıma ulaşıyor, beni konuşmak isteği sarıp sarmalıyordu. Nereden geldiğini bilmediğim, uzun zamandır da bana uğramayan hayırsız bir mutlulukla uyanmıştım sabaha. Uyanır uyanmaz dilime yapışan ıslıkla bedenimi yıkamış, hoş kokular sürerek uçuk mavi gömleğimi üzerime geçirmiştim.
Halk arasında 'salağa yatmak' olarak adlandırılan, lakin benim acizleştirmek istemediğim bu mutluluk; güneşin benim için doğduğunu, kuşların zevkli şarkılarını benim için mırıldandığını fısıldayıp duruyordu kulağıma.
Eh, daha ne isteyebilirdim ki?Sonrasında her şey hızlı gelişmişti.
Lord Jeon ile sessiz bir kahvaltı yapmış, ardından zaten bildiği sarayın tarihini anlatmak üzere onu ana salona götürmüştüm. Aynı siyah dar pantolonun üzerine kumaşı ince olan lacivert bir gömlek giymiş, açıkta bıraktığı boynunu birkaç gümüş kolye ile süslemişti. Uzun saçları dalgalanarak alnının iki yanına düşüyor, yüzüklü parmakları ile tutamlarını sıkça kulağının arkasına sıkıştıyordu.
"Savaş, çok acımasızdı. Ölen askerlerin dışında tüm siviller canice yakıldı, tacize uğradı, başları kesildi ve ibretlik olmaları adına tahta kazıklara sokuldu. Cadıların ruhları hiçbir zaman huzur bulamadı çünkü ortada ölüm töreni yapılabilecek bir beden bırakmamışlardı. Kin ve nefret ruhlarını ele geçirmişti. Kan emiciler ise diri diri güneşte kavrularak küle dönüştü. Ölümsüz olanlarını da tabutlara hapsedip kurumaları için dünyanın bir ucuna sakladılar. Hala onları bulabilmiş değiliz."
Açık renkli ve karışık desenlerle oluşturulmuş, belirli sembollerin tüm duvarı kapladığı salondan aynı doğrultuda ilerlerken, "Almanlar bu güce nereden sahip oldu dersin? Özellikle kan emiciler ve büyücüler parmağımızın altındayken.." diyerek ellerini belinde birleştirdi.
"Tüm ülke buram buram kan kokuyor olmalı."
İrislerimde nefret ateşi harlanıyorken, gözlerimi kısarak ileriye bakmıştım.
"Tek bir açıklaması olabilir."
Bu sırada benden önce davranarak, "Mecronomicòn." diye mırıldandı.
"Her çeşit kara büyünün yazılı olduğu, mutlak gücün iksirini içinde barındıran büyü kitabımızı çaldılar."
Başımı hafifçe sallayarak onu onaylarken, gözlerinde oluşan o karanlık ifadeyi zor da olsa seçebilmiştim. Pek bir duygu kırıntısının yer etmesine müsamaha göstermediği yüzünde donuk bir ifade oluşmuş, korkunç bir gülümseme ile ileriye bakmıştı. Fakat dudaklarımı açıp da söyleyebileceğim tek bir kelime olmadığından, sertçe yutkunarak önüme dönmüştüm.
Ardından salonu kaplayan sessizliği bozmak adına hafifçe öksürerek anlatmaya devam ettim.
"Savaş sonrası ayakta kalan iki büyük soy, hayatta kalmanın vermiş olduğu umut kırıntılarıyla hüznünü bir kenara bırakarak küllerini rüzgarın uçurmuş olduğu kasabalarını yeniden inşa etmeye başladılar. Aylarca, yıllarca çalışarak günden güne çoğalıp bu sarayı yeniden canlandırdılar. Kendi soyundan olmayan insanlar buraya sığınırken, ses etmeyip güçlenmek adına her türlü göçü kabul ettiler. Nesilden nesile kasaba gelişerek kendini yeniledi, eksikleri tamamlandı. Her şey bir düzen içine girmiş, bir sorun kalmamıştı. Halk mutluydu, aynı zamanda onlara ev sahipliği yapan iki büyük asile de minnettardı. Tâ ki.. taht sorunları baş gösterinceye dek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Norowa Reta || Taekook
FanfictionBeni öptün, eflatun renginde bir sızı yayıldı tenime. Dudakların arasında onlarca renk vardı sanki beni beyazdan canlandıran. Belki de nefesti bu. Tek bir soluğun hoyratça arzularımı okşaması, ruhumu ateşe vermesiydi. Zehirli çirkin bir örümceğin ku...