Bölümü tatlım tatlımlara kafasikarisikb , longlivequeen1 , smyrnalarca atfediyorum.İyi okumalar...
Nisan 2020
İstanbul her hangi bir Nisan gecesine göre fazla basıktı. Havada bunaltıcı bir nem sokaklarda da terk edilmişlik hakimdi. Sanki herkes Savaş'ın kıyametinin kopacağı haberini almış da sığınaklarına kaçmışlardı.
Savaş genç kadınla buluşacakları yerin önüne geldiğinde başını kaldırıp etrafına bakındı. İki katlı kulübenin ışığı açıktı. Telefonu eline alıp saatler önce aradığı numaraya baktı.
Kendinden tiksiniyordu Savaş. 1 aydır lanet bir çelişkideydi. Doğrusu ve yanlışı yer değiştirmişti. İnandığı bütün ideallerin aksine bambaşka bir kadına aşık olmuştu. Sıkışıp kalmıştı vicdanı ve aşkı arasında. Kafasına sağa sola salladı. Artık çok geçti. Bir karar vermişti. Dönemezdi. Kulübenin kapısına yaklaşıp birer saniye arayla 2 kere tıklattı. İçinden tekrardan bir 30 saniye saydı ve aynı işlemi tekrarlardı.
Yukarıdan kendisine bakan kadın "Savaş her şey yolunda mı?" diye sordu. Camda kendisine bakan kadınla nutku tutuldu genç adamın. Asırlardır görmemiş gibi hızlandı nefesi.
"A-aşağıya gel."
"Sen gelsene buraya."
Savaş yüzünü buruşturup "Biraz dolaşalım. Gel hadi." dedi.
"Yanımda Medyum yok. Hadi gel buraya." Anlamıştı Savaş genç kadının kendisiyle özlem gidermek istediğini. Bunu bilmek canını daha da fazla yaktı. Anlamamazlığa vurarak "Bekliyorum." dedi.
Helen adamdaki durgunluğu fark etmişti. Bu tutukluk ilişkilerinden kaynaklanmıyordu. Buna neden olan onlarca olay vardı hayatlarında. En başta Savaş'ın bir türlü aşamadığı vicdanı. Tabi bir başka etken de sevgilisinin polislerden kaçması da olabilirdi. Savaş'ın keyifsizliğini normal buldu bu yüzden. Helen'in kalbi sevdiğini aklamaya çalışırken hissettiği derin hayal kırıklığıyla "Geliyorum." dedi.
Bir dakika sonra silahını beline koyup genç adamın yanına indi. Adamım kollarına atlamamak, bacaklarını beline dolayıp öpüşmemek için zor tutuyordu kendini. Yapmayacaktı ama. Beklentiyle baktı Savaş'ın yüzüne. Hiçbir mutluluk pırıltısı yoktu gözlerinde. Kırıldı ama yine de gülümsedi. Yeniden ikna etmeye çalıştı kendini kırılacak hiçbir şey yok diyerekten. Aklından bir yerlerden geçen ama ne aklının ne de kalbinin kabul ettiği bir açıklama vardı. Helen o düşünceyi yok etmeye çalışsa da içine bir şüphe düşmüştü. O şüphe ki az sonra ona saldıracak tüm vahşiliğiyle Helen tükenene kadar onu bitirecekti.
Savaş elini kolunu koyacak yer bulamadı. Öyle çok özlemişti ki. Sadece dikildi öylece. Ne bir adım atıp müptelası olduğu dudakları öpebildi ne de son kez sarılabildi. Helen ise adama yaklaşıp "İyi ki geldin canımın içi." diyerek parmak uçlarından yükselip yanağını öptü. Tedirgince içine çekti kokusunu. Belki de "Son kez kokluyorum." düşüncesi öyle baskındı ki Savaş'a olan kırılmışlığına inat sımsıkı sarıldı boynuna. Ne içindeki sevgiyi yok edecek bir gücü vardı ne de onsuzluğu kabullenecek gücü. Savaş'ın hâlâ ona mesafeli durmasına aldırmadan yapıştı dudaklarına. Kısa bir öpücüğün ardından adamın yüzünün herbir noktasına öpücük kondurdu.
"Senden ayrılacak, seni terk edecek." düşünceleri kafasında yankılansa da kapadı kulaklarını mantığına. Sevgilisinin yüzünü avucunun içine alıp gözlerinin içine bakarak "Öyle çok özledim ki seni Savaş." dedi. Adamın konuşmasına fırsat vermeden yapıştı dudaklarına.