Perdenin Ardındakiler~Kendime
Odamda oturmuş, keyifsizce penceremden dışarıyı izliyordum.
Ay, tüm ihtişamıyla parlarken sokak lambasının kör ışığıyla aydınlanan yorgun bedenler evlerine gidiyordu.Kim bilir, belki de ölüme?
Aklıma düşen siması ile dudaklarıma ufak bir tebessüm yerleştirdim.
Bu tebessüm, acıyla yoğurulmuştu. Baştan aşağıya buruk bir sızı ile süslenmişti.
Kirpik uçlarında hüznü taşıyordu.Onu kaybetmiştim.
Kaybetmek bu kadar kolay, bu kadar kısaydı işte.
Bağlanıyor, gülümsüyor, ölüyor ve ağlıyorsunuz.Kahverengi, içime işleyen hareleri düştü zihnimin kuytu köşelerine.
Bakışları bile kahverengi işliyordu yüreğime.
Çikolata kahvesi diyordum ben bu renge.
Şimdiyse toprak kahvesiydi. Ölüm kokuyordu, ceset taşıyordu.
Gözlerindeki tabuta beni de gömseydi.
Göz bebeğine beni de hapsetseydi.
Ellerinden tuttuğum gibi gitmeseydi benden,
ölmeseydi bu kadar kolayca.Erkendi, daha çok erkendi.
Ölüm, en sevdiklerimizi bizden alıyordu.
Peki ya topraklar? Sevdiklerimizi kucakladıkları için mi bu kadar güzel kokarlardı?Vanilya kokardı o.
Başımı boyun girintisinden ayıramaz, yanında olduğum müddetçe sımsıkı sarılırdım bedenine.
Kolları o kadar güvenilir birer limandı ki, kendimi rıhtımda sakin bir gemi gibi hissederdim.
Ben, onu hissetmeyi özlemiştim.Ciğerlerimi yakıp kavuracak bir nefes çektim içime.
Daha sonra ise kucağımdaki beyaz zarfa gitti bakışlarım.
Bana yazmıştı, ölmeden önce elleri bu mektuba dokunmuştu.
Yaklaşık üç yıl olmuştu ölümünün üzerinden.
Unutamamıştım.
Yaşadıklarımı, ona olan hasretimi adlandıramamıştım.Kucağımdaki zarfı tuttum ve parmaklarımla eskimiş kağıdı okşadım.
O, öleceğini bilircesine dört yıl önce yazmıştı bana bu mektubu.
Çoğu zaman bahsetmişti yazdıklarından da ciddiye almamıştım, inanmak istememiştim.Kanser hastasıydı o, güçsüzdü.
Zayıf bedeni acılarını kaldırmadığı gibi bedenini de kaldıramamıştı.
Son nefesini ellerimin arasında, parmaklarım kirpiklerini severken vermişti.
Bana güzel sözler söyleyip tatlı şarkılar fısıldadı.
Yorgun kanatlarını gerinerek açtı. Avuçlarım parçalandı.
Kül oldu kanatları, kor oldu ruhu.
Öldü.
Kör oldum.Mektubun zarfını yırtarak açtım. Ellerimin arasında duran katlanmış kağıdı tek hamlede açtım.
Mektubu okumaya başladım.
Sevgilim,
Nasılsın bugün? Çok acıyor mu kalbin?
Söyle ona, çok üzülmesin.
Şayet yerim rahat, ruhum ferah.
Geleceğin günü bekliyorum.
Aman sakın acele etme.
Yaşamanı istiyorum.
Beni unutmayacağını biliyorum.
Seni unutamayacağım sevgilim.
Seni günün birinde tekrar kollarımın arasına aldığımda,
gerçek anlamda kavuşmuş olacağız.
Bugün ayrı bir halsizlik var üzerimde.
Ama mutluyum.
Neden diye sorma, cevabı biliyorsun.
Çok güzel güldün ya,
çiçek açtı hayallerim.
Sen gülünce kendini belli eder iç çekişlerim.
Ve hüzünlenirim, gül güzelim.
Sana içimi uzunca dökmek istiyorum.
Ardımda söyleyemediğim ne varsa, ondan pişmanlık duymamak için söyleyeceğim.
Sevgilim, bugün sabah kalktığında sağ yanağında tatlı bir yastık izi, gözlerinde aşinası olduğum bir mahmurluk vardı.
Kollarımın arasına girdin, hep olduğu gibi kafanı boyun girintime soktun.
Vanilya gibi koktuğumu söylerdin, kokundan bihaber bir edayla.
Oysaki, bakışların bile bal kokuyordu.
Ellerin, yanakların, köprücük kemiklerin...
Senden erken uyanmıştım bu sabah.
Belki üç, belki dört olmalıydı saat.
Tam olarak kestiremiyorum.
Senden hep gizlediğim, bu sabah da ilgilendiğim kahverengi, deri defterim.
Yanında olduğum sürece o kadar çok merak ettin ki defterimi, sana benden sonrası için kalsın istedim.
O defteri almanı istiyorum.
Defter ahşap komodinimin üçüncü çekmecesinde duruyor.
Ona iyi bak, olur mu?
Ben çok baktım, sevdim, emek verdim...
Senin de benim değer verdiklerime bağlanmanı isterim.
Günışığım, birtanem.
Bu mektubu burada bitirmek zorundayım.
Kalemimin mürekkebi bitti, ellerim yoruldu.
Birazdan yanıma gelecek ve ne yaptığımı soracaksın.
Bunu, şimdilik bilmeni istemediğim için mektubumu bitiriyorum.
Ama şunu bil ki; seni sevdim, severim, seviyorum, seveceğim...Göz yaşlarıma hakim olamayarak doğruldum.
Ne demişti; ahşap komodinin üçüncü çekmecesi.Hızlıca ileriye atıldım ve zaten önümde duran komodinin üçüncü çekmecesini açtım.
Hep merak ettiğim deri defter, parmaklarım arasında duruyordu.Merakla açtım defteri, beni karşılayan taze, hep burdaymış hissini yaşatan vanilya kokusunu çektim içime.
Gözlerimi kapatarak usulca soludu ciğerlerim bu kokuyu.Ardından defteri açtım, ilk sayfada benim adım ve onun adı yazıyordu.
İkinci sayfada minik bir imzadan başka birşey yoktu.
Merakla sayfayı çevirdim.Bir çizim vardı.
Uyuyan bir kız.
Kafası yastığa düşmüştü, dudakları hafif aralıklı kalmıştı, gözleri kapalı, elleri başının hemen altında.
Yüzünde oluşan buruk ama huzurlu tebessüme takılı kaldım.Bu kız bendim.
Defter, benim çizimlerimle doluydu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saçların Avutur Rüzgarları
Short StoryVe sen, saçların avuturken rüzgarları ... [Kısa Hikaye] Bu satırlara kalbimi bıraktım, 'G.Peren Başlama tarihi: 05.25.2020/ 20.05