İnsanların asırlar boyunca pek çok korkusu olmuştur; karanlık, aşı veya böcekler. Aslında tüm korkular tam anlamıyla doğuştan değildir. Birçok korku çocukken yaşanan bir olay sonucu oluşur. Örneğin bir annenin çocuğuna yemek yemesi için söylediği basit bir cümle -"Yemeğini yemezsen gece öcüler gelir seni ham yapar"- o çocuğun geceleri huzursuz hissetmesine ve dolaylı olarak çocukta karanlık korkusunun başlamasına sebep olabilir. Çünkü çocuk ışıklar açıkken etrafta bir tehdit olmadığını kendi gözleriyle görebilir. Peki ya ışıklar kapalıyken ve o hiçbir şeyi tam göremiyorken? Hayal gücünün ona oyun oynaması ve bir hırkayı şu bahsi geçen öcü sanması kaçınılmazdır. Bizim kasabanın çocukları ise öyle karanlıktan falan korkmaz. Farklı bir korkusu vardır bizimkilerin; başkalarından dinlemekten zevk aldıkları ama dinleyince gece uykularını kaçıran. Bizimkiler kasabanın ismini veren ve dört bir yanımızı çevreleyen Meçhul ormandan korkar.
Yerli halk der ki; Meçhul ormanda inler, cinler, periler, türlü türlü yaratıklar var. Kasabada neredeyse on sekizini dolduran herkesin Meçhul ormanla bir hikayesi vardır. Peki ben bu saçma efsanelere inanıyor muyum?
Kesinlikle.
Ama tabi ben ormandan asla korkmadım, benimki daima daha çok böyle bi' keşfetme dürtüsü olmuştu. Ormanı deli gibi merak ediyordum, ama herhalde küçükken bir defa Meçhul ormanda kaybolduğumdan olacak ki annem yıllarca bırak ormana girmeyi, tellere yaklaşmayı bile yasakladı bana. Tabii normalde ormana girme yasağı sadece benim için değil, tüm kasaba için geçerli yazılı bir kural. Hatta güya tellere kimse ormana giremesin diye elektrik veriyorlarmış. Peh, hepsi palavra. Böyle bir kural gibi davranılmasının tek sebebi turistleri uzak tutmak, çünkü bu kadar korktukları ormanı aynı zamanda kutsal sayan halk ormanın kirletilmesini istemiyor. Gerçi, kanı kaynamayan, genç olmayan veya genç hissetmeyen kimse zaten ormana girmez.
Her on sekizine basacak delikanlı oğlan ve kızın on sekiz olacakları geceyi ormanda geçirmesi adettendir. Annem sağ olsun on sekizinci yaş günümde -ki bu geçen sene oluyor- ben bu geleneği yerine getiremedim, orası ayrı. Normalde bunun cesareti göstermek için kutsal bir şey olması falan gerekiyordu ama zamanla gençler gruplar halinde gelmeye başlayıp o kutsal görevi bir eğlenceye dönüştürdüler.
Şuanda da eğlenmek için arkadaş grubumla o perili olduğu düşünülen o ormana gidiyoruz mesela. Günlerden on iki nisan, hava bir bahar ayı için bile fazla sıcak. Oh Sehun'un on sekizinci doğum günü. Doğum günümde giremedim belki ama daha anaokulundan ormanda tozan bir alfa olduğum için ikinci defa ormana gireceğim. Burada olabilmemin yegane sebebi grubumuzun incisi Kim Junmyeon. Kendisi tatlı dilli, nazik, korumacı ve en önemlisi: yaşlılar ona bayılıyor. Grubumuzun en yaşlısı ve belki de en olgunu. Ne yapıp edip annemi onlarla gelebilmem için ikna etti. Arkadaşlığımız diğerlerinin aksine henüz çok yeni olsa da ona değer veriyorum.
Araba yolculuk boyunca bilmem-kaçıncı kez şiddetle sallanınca hemen dibimdeki Jongdae önde, şaför koltuğundaki Junma'ya cırlayarak kulaklarımı tabiri caizse mahvetti. "Dikkatli kullansana az, birinin elbiselerine mi kusayım istiyorsun?" Ciddi söylüyorum, bu çocuktaki ses kimsede yok. O bağırınca 10 km. öteden duyarsınız sesini. Heyecanlanınca yanında durmak istemezsiniz, yoksa sağır olmak garanti.
Söylediği şey gerçekten yaşanırsa diye ben yavaş yavaş ondan uzaklaşırken Junma önden bir şeyler söylendi, ama ne dediğini duyamadım. Dae de duyamamış olacak ki yüzünü buruşturup bana döndü. "Ne diyor lan bu?" Omuzlarımı yukarı kaldırdım. "Ne bileyim."
Sonunda ormanla kasabayı ayıran tellere vardığımızda ve araba durduğunda kamyonetin kasasından ilk atlayan ben oldum. Eh, yolculukları sevmiyor değilim ama bu seferki biraz fazla sarsıntılı geçmişti. Yere çöktüm ve tanrı şahidim az daha toprağı öpecektim. Ciddiyim, dudaklarımla toprak arasında birkaç santimetre falan vardı, ki böcek falan vardır diye vaz geçtim. Ayağa kalkıp da arkamı döndüğümde çatık kaşlarla tuhaf tuhaf bana bakan ve muhtemelen az önceki manzarayı görmüş olan Soo ile göz göze geldim. Kendisi anaokulundan beri en yakın arkadaşım, biz birlikte büyüdük. Hiçbir şey olmamış, gibi az önceki hareketimi halının altına süpürmek isteyerek kamyonete gittim ve kasadan kamp çantamı aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nyssa
FanficO gün, o ormandan çıktığımda hiçbir şeyin aynı olmadığını biliyordum. Beynimde o albino çocuğun sesi yankılandı. Etrafa bakındım, ama kimse yoktu. "Döngü başladı." Dediği şey buydu. -28/05/20-->??/??/??-