☘
hakemin düdüğünü çalmasıyla maçın ilk yarısı bitmişti. jimin sert adımlarla saha kenarına ilerledi. çok sinirli olduğunu görebiliyordum. aslında sinirini bu kadar belli edecek biri değildi fakat bugün farklıydı, maç sırasında takım arkadaşlarına adeta terör estirmişti. arkamda oturan kız grubundan birinin "ne kadar sinirlendi baksanıza, kaybetmeye hiç tahammülü yok." dediğini duydum. herkesin böyle düşündüğüne emindim. jimin'in hırsından dolayı bu kadar sinirlendiğini düşünüyorlardı ama hayır, sinirlenmesinin asıl sebebi kıskançlığıydı.
takımıyla birlikte koçlarıyla konuştuktan sonra, su içmek için saha kenarındaki oturaklara oturdu. su şişesini ağzına dayadığında tüm kızların nefesini tutarak onu izlediğinin farkındaydım. göğsü hızlı nefesleriyle inip kalkarken kumral saçlarından boynuna süzülen ter damlaları tenini büyük bir çekicilikle parlatıyordu. okulun askılı forması teriyle ıslanmıştı. dizlerinin biraz üstünde biten şortu, futbol sayesinde sıkı kaslara sahip olan bacaklarını açıkta bırakıyordu. su şişesini kenara bırakıp ayağa kalktı. elinde tuttuğu havluyu terini silmek için kullanırken bir an, sadece birkaç saniye sürecek kadar kısa bir an gözlerime baktı. bu öyle bir bakıştı ki konuşmasına gerek yoktu, etmek istediği tüm küfürleri içinde barındırıyordu.
o birkaç saniye sonunda, gözlerini benden çekip diğer arkadaşları gibi sahadaki yerini aldı. aslında karşı takımla aralarındaki skor farkı çok fazla değildi, kazanacaklarından emindim ama düdük çalıp da maç başladığında jimin sanki bu hayatının maçıymış gibi oynamaya devam etti. zaman geçti, tahmin ettiğim gibi arkadaşı eunwoo'nun golüyle aradaki skor kapandı ve on dakika sonra jimin de tüm sinirini toptan çıkarmak istermiş gibi attığı golle takımı öne taşıdı.
maçın bitmesine birkaç dakika kala karşı okulun seyircisinde moral çöküşü olurken bizim okul coşuyor, deli gibi tezahürat yapıyordu. bense normalde jimin'in maçlarını izlemekten büyük zevk almama rağmen bunun keyfini pek çıkaramamıştım. gürültülü bağırışlar başımı ağrıtmış, arkamda jimin hakkında konuşup duran kızlar sinirimi bozmuştu. jimin'in öfkesi bana da geçmişti. kötü hissediyordum, buradan çıkmam gerekliydi.
maçın bittiğini duyuran düdük çaldığında jimin takım arkadaşlarıyla grup sarılması yaptı. maç bizim okulun spor salonunda yapılmıştı. bu yüzden karşı okulun öğrencileri okullarına, bizim okuldakiler ise sınıflarına dönmek için ayağa kalkıyordu.
maçın başından beri yanımda oturan jiyeon hafifçe koluma dokundu. "gidelim, hadi. dersin başlamasına beş dakika kalmış."
onunla birlikte ayağa kalkarken "benim önce lavaboya gitmem gerek," dedim. "sen git."
"tamam ama geç kalma sakın, yok yazılırsın bak."
başımı sallayarak onayladıktan sonra spor salonundan çıkmak için merdivenlere yöneldim. salondan çıktığımda koridorun sonundaki tuvaletlere ilerledim. belli etmese de gözlerinin hep üstümde olduğunu, oraya yöneldiğimi görüp peşimden geleceğini biliyordum. bu belki de her şeyi riske atmamız demekti ama umurumda değildi. onunla konuşmazsam çıldıracaktım.
tam tuvalete geldiğim sırada ders zili çalmıştı. aynaya bakıp oyalanarak içerideki birkaç kişinin çıkmasını bekledim ve onlar çıktığında, kabinlerin olduğu tarafa ilerledim. girdiğim tuvalet spor salonunun katında olduğu için okulun en geniş tasarlanmış tuvaletiydi. yani kapısından girdiğinizde önce lavoboları görüyordunuz, tuvalet kabinlerinin olduğu tarafa gitmek için birkaç adım ilerlemeniz gerekiyordu. bu yüzden, eğer içeri biri girerse, geldiğini duyup toparlanacak birkaç saniyemiz vardı.
adım sesleri duyunca kulak kesildim. beklediğim gibi gelen kişi jimin'di. spor çantası omzundaydı. oyundan yeni çıktığı için yüzü hafifçe kızarıktı ve terden ıslanmış saçlarını geriye yatırmıştı. kulağa iğrenç gelebilirdi fakat onun en dağınık hâline bile bitiyordum. istediği kadar terli, kokuyor olabilirdi. her an kendimi tutamayıp üstüne atlayabilirdim, çok özlemiştim.