4 - dönmek de yasak

185 19 9
                                    

ailemin olmaması alışık olduğum bir durum değildi. hayatım boyunca onlara göre yaşadıktan sonra nihayet özgür olmak garip hissettiriyordu. içimde anlam veremediğim bir burukluk vardı. bunun saçma olduğunu biliyordum. hangi esir azad edildiğinde buruk hissederdi ki? fakat jimin bu hislerimi kalbime gömmeme gerçekten çok yardımcı oluyordu. o yanımda olduğu için çok şanslıydım. bedenimdeki çürükleri iyileştirmesinin yanında zedelenen ruhumu da iyileştiriyordu.

neredeyse bir aydır onlarda kalıyordum ve jimin'in dediği gibi annesi bunu ancak bir hafta önce fark edebilmişti. kim olduğumu sormuş, jimin bir süre orada kalacağımı söyleyince de sorgulamamıştı. jimin'e defalarca bir işe girip basit bir pansiyonda kalabileceğimi söylemiştim ama yanında kalmam için çok ısrar ediyordu. çok az kaldığını söylüyordu. her şeyin bitmesine çok az kaldı taehyung. hemen olmasa da yavaş yavaş hayatımızı düzeltebileceğimize inanıyordum, inanmak istiyordum.

artık alışmaya başladığım sıradan akşamlardan biriydi. güneş yeni batmaya başlamıştı ve hava epey sıcaktı. mezuniyetimize bir aydan az bir süre kalmıştı. bir şey yapacak hâlimiz olmadığı için okuldan geldiğimizden beri yatakta uzanıyorduk. sıcaktan dolayı ikimiz de üstsüzdük. jimin'in başı çıplak göğsümün üstündeydi. ikimizin de görebileceği şekilde tuttuğu telefonundan dizi izliyorduk. odada sadece diziden gelen sesler ve yatağın yanına koyduğumuz eski vantilatörün gürültüsü vardı. onunla öylesine vakit öldürmek çok güzeldi. taşların arasına sıkıştırılan notlara gerek duymadan istediğim zaman gözlerine gözlerine bakabilmek, istediğim zaman onu öpebilmek beni hiç olmadığım kadar mutlu ediyordu. bir yandan da deli gibi korkuyordum çünkü mutluluğa alışık değildim. bir bokluk çıkıp da her şeyi mahvedecekmiş gibi geliyordu.

telefonun ekranında kayıtlı olmayan bir numaradan arama belirince jimin hemen doğruldu. üstümden atlayıp konuşmak için odadan çıktığında kaşlarımı çattım. neden dışarıda konuşuyordu ki?

beş dakika kadar sonra kapıda belirdi. suratında şapşal bir sırıtış vardı. bir şey söylemesini bekleyerek soru sorar gibi yüzüne baktım ama o sadece sırıtmaya devam etti. böyle salaklaştığında gözüme çok tatlı gözüküyordu. gülmemek için kendimi zor tutarak "kimdi o?" diye sordum.

cevap verirken sırıtmaya devam ediyordu. "milli takım seçmeleriyle ilgili aradılar."

anında yataktan fırlayarak "ne oldu? seçilmiş misin?" diye sordum heyecanla. cevap vermeden sırıtarak suratıma bakmayı sürdürmesi üzerine sesimi yükselttim. "söylesene lan!"

jimin parlak dişlerini göstererek gülümsedi. "sevgilin milli takımda oynayacak."

bunu duyunca koşarak boynuna atladım. sımsıkı sarıldım ona. belki de korkmam anlamsızdı. mutlu olacağımıza inanmam gerekiyordu. mutlu olabilirdik işte. gidebilirdik, herkesi arkamızda bırakabilirdik. benim gibi karamsar bir insan için tüm umutlarımı bir hayale bağlamak çok zordu ama ona sıkıca sarılırken, birlikte her şeyi aşabilirmişiz gibi geliyordu.

"tae, neden ağlıyorsun?"

o söyleyene kadar ağladığımı fark etmemiştim bile. geri çekilip avuç içimle yanaklarımı sildim. "bilmiyorum, çok sevindiğim için sanırım."

jimin gözyaşlarımı silmek için ellerini yüzüme götürdü. "sana söylemiştim. her şeyi halledeceğim tamam mı? bundan sonrası çok daha kolay olacak, inan bana."

başımı hızla aşağı yukarı sallayıp "inanıyorum." dedim gülümseyerek. "bunu çok hak etmiştin, senin için çok mutluyum."

"ikimiz için de mutlu ol." elleri güven verici bir şekilde yanaklarımı okşuyordu. "diplomalarımızı alır almaz gidiyoruz tamam mı? sikik ebeveynler ve öğretmenler, okuldaki aptal insanlar... hiçbiri hayatımızda olmayacak. kimseye hesap vermek zorunda olmayacağız."

dünyadan uzakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin