Bölüm 3 - "Kaçış"

427 59 144
                                    

Gözlerimi yüzüme vuran gün ışığıyla kırpıştırarak aralarken sol şakağımda hissettiğim acı kaşlarımın ve göz kapaklarımın her hareketinde beynimin derinliklerinde yankılanıyordu. Sırtüstü dönerken parmaklarımla şakağımı yokladım. Parmaklarımın altında sargı bezinin ve yara bandının dokusunu hissedebiliyordum. Diğer elimle yüzüme vuran güneşi gölgeleyerek doğrulduğumda başım dönmeye başlamıştı. Kendimi tekrar yatağa bıraktım ve başımın altındaki yastığı çekip yüzümün üstüne kapattım. 

Akşamdan kalma gibi başım deli gibi ağrırken ben gecenin anılarını hatırlamaya çalışıyordum. Adnan Gürman ile görüşmeye gitmiştim, ona bekaretimi bir milyon dolara satmıştım. Onunla otele buluşmaya gitmiş, ona şantaj yapmak için fotoğraflarını çekerken beni gördüğünü düşünerek telefonu fırlatmıştım ancak o beni görmemişti. Bunun üzerine telefonu almak için yatağın altına girdiğimde içeri birisi girmiş ve onu öldürmüştü.

Gözlerimi aniden açarak üzerimdeki yastığı fırlattım. Biraz önce aniden kalkmış olmamın etkisiyle hala başımın dönüyor olmasına rağmen gözlerime çöken karanlık dağılırken ilk gördüğüm şey tepemdeki ne olduğunu anlayamadığım şeydi. Hızla doğrulup kafamın üzerindeki şeyden uzaklaşarak yatağın ortasına oturdum. Evin soğuk, kırık beyaz duvarında devasa bir ayı kafası yatağın karşısında beni izlerken elimi ağzıma kapattım. Tamamen doldurma olmasına rağmen umduğumdan daha büyük ve gözleri daha ürkütücüydü.

Camın önünde deri tekli bir koltuk ve koltukla yatağın arasında kürkü andıran kahverengi bir halı vardı. Yerler bal sarısı parkelerle kaplı ve parlaktı. Yatağın başucunda neredeyse koltuğun derisiyle aynı renkte iki komodin vardı. Komodinlerin üzeri boştu. Yatak büyük ve oldukça da genişti. Üzerindeki nevresimler kırık beyazdı ve sayamayacağım kadar çok yastıkla çevriliydi. Odanın geri kalan üç duvarını geniş camlar ve camlardan parlayan orman ve deniz manzarası kaplıyordu.

Yataktan kalktığımda başım dönüyordu. Baş dönmem dinene kadar ayaklarımı yere sarkıtmış, kollarımı birer kolon gibi yatağa sabitlemiş halde bekledim. Kendimi daha iyi hissettiğim anda cama doğru yürüdüm. Camdan dışarısında, aşağı yukarı yüz metre kadar bir alanda yüksek ağaçlar vardı ancak görebildiğim kadarıyla daha ilerisinde uçurum vardı ve kalanı denizdi. Uçsuz, bucaksız...

Çıplak ayaklarla adeta parkeleri okşayarak kapıya doğru yürüdüm. O katil, dün gece beni öldürmek yerine bayıltarak buraya getirmişti ve adımı biliyordu. Telefonumun ve çantamın onda olduğunu düşününce, bu çok da imkansız gelmiyordu ancak gece buna çok şaşırmıştım çünkü bu fikir aklıma gelmemiş, hatta aklımın ucundan geçmemişti. 

Kapıyı yavaşça araladığımda dışarıdan gelen müzik sesini duyabiliyordum. Eğlenceli, hareketli ve neredeyse kulağımın aşina olduğu bir melodiydi. Bu dinlediğimden değil de sanki daha önce aynı müzik renginde başka şarkılar dinlemişim gibi hissettiğim bir aşinalıktı. Odadan çıkarken şarkı kesilip yenisi başladığında bir ayağım kapının dışında diğeri kapının içinde duraksadım.  

"Bir gün geçsin, belki çok değişirsin," diye sözlere başladığında odadan çıktım. Karşımda geniş bir üst kat beni karşılıyordu. Evin neredeyse her yanı ahşap ve camlarla çevriliydi. Karşımda kitaplığı ve büyük bir koltuğu olan çalışma odası benzeri bir oda duruyordu. Odanın içinde doldurma bir geyik bana bakarken rahatsız hissetmemek elde değildi. Merdivenlere yöneldiğimde duvarlarda değişik türlerde kurt, geyik, ceylan ve ayı kafaları diziliydi. Ağır ağır merdivenleri inerken bir yandan da korkulukların ötesinde beni gören biri olup olmadığına bakıyordum.

Kimseye yakalanmadan alt kata indim. Duvara yaslanıp rüzgarın geldiği tarafa başımı uzattığımda ilk gördüğüm şey açıkça görünene, camın diğer tarafında, barbekünün başında ateşi yelleyen adamdı. Gece zihnime kazınan anıların üzerinden geçtiğimde saç rengindeki farklılıktan katil olduğunu ayırt edebilmiştim. Sarışın sürücü ona Raz diyordu.

RAZ35Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin