chase atlantic - swim
Jeon jungkook
Bazen, tüm inancımın yelkenleri indirdiğini hissediyordum bu mavi denizde. Ne bir tanrıya inancım kalıyordu, ne de kendime veya kendisine kalan inancım.
İlerlemek istiyordum şu suyun yüzeyinde. Sadece ilerleyeyim, hiç durmadan, arkama bile bakmadan ve boğulayım büyük dalgaların yaptığı git-gel'ler arasında. Sonra yine aklıma anılarımız geliyordu ve yine yüzüme kondurduğun buruk bir gülümseme yüzünden, hemen vazgeçiyordum bu intihar girişiminden.
İnançların, gerçekleri değiştirmeyecek olması çok büyük bir acımasızlıktı.
Yine bardağın dibinde kalan kırmızı üzüm şarabını hafifçe salladım ve tek yudumda içtikten sonra, dudaklarımın kenarında kalan şarabı dilimle temizledim. Tadını almıyordum artık, dilim uyuşmuştu ve alkolün bana eskiden, her zaman vermiş olduğu hazzı şimdi hiçbir şekilde hissedemiyordum.
Sadece denizler yerine, düşüncelerime boğulmaktan beter oluyordum ve bu yüzden kalbim gibi kırılan bardakların içindeki alkole sığınıyordum. Bazen bana can simidi gibi geliyordu ve nefesi ciğerlerime dolu dolu çekebiliyordum.
Keşke Yoongi, keşke birbirimizi kırmak yerine kadehleri kırsaydık.
Ne bir isteğim, ne de bir inancım kalmıştı Yoonginin geri döneceğine karşın. Elimde bu aptal günlük dedikleri günah defterinden başka hiçbir şey kalmamıştı. Ve yalandan da olsa seviyormuş gibi gülümsediği fotoğraf karelerini de unutmamak gerek.
Ananas suyuyla karıştırdığım içkiyi de bitirdikten sonra alkole alışmış vücudum bazen tökezleyip, dengesini kaybetse bile hâlâ sağlam duruyordum. Ta ki kayalıklara doğru, ağız dolusu böğüre böğüre kusana denk...
Sırtımda bir el, aşağı yukarı avuç içini hareket ettirdiğini hissedince elimin tersiyle ağızımı sildim ve sırtımı sıvazlayan Jimin ile dip dibe olduğumu gördüm. Şaşkın yüz ifadesiyle elini hareket ettirmeyi bırakmıştı ve hızla elini sırtımdan çekince, ben de kendime bir çeki düzen verip kafamı gökyüzüne kaldırıp gözlerimi kapatmıştım. Denizin havasını ciğerlerime soludum.
Jimin bir şapkacıydı ve sık sık şehir merkezine giderdi. Hatta bazen yıllarca geri gelmezdi, geldiğinde ise çok az beş gün kadar burada takılıp, geri dönerdi Bu kasabada şehire gidebilecek maddi imkânlara sahip en ender kişilerden birisiydi. Hiçbir zaman kasabalılara aldırış etmediğinden benimle iletişimini kesmemiş olsa gerekti. Kasabalılar da Jimin'i sevmezdi, Jimin ise hiçbirini tanımazdı. Şehre gidenleri kimse sevmezdi.
Jiminle eskiden daha sık görüşür olurduk, kasabadan her dönüşünde bana şehri anlatırdı. Işıklı festivalleri, motorlu taşıtları, ilgimi çekmese bile dizini gösterecek kadar kısa elbise giyen kadınları... Kadınlar için de yaşam zordu, dizini göstermeleri bile yasaktı, ayıptır çünkü. Lâkin şehirde bu yasağı çiğneyen ve hatta sigara bile içebilen -normalde sadece erkekler içebilirdi sigarayı- kadınların olması beni hep mest etmiştir. Ben böyle şeylere sadece kitaplarda şahit olabiliyordum.
Jiminin kadife sesiyle artık düşüncelerimden sıyrılıp, kendisine odaklanmayı deniyordum.
"Jeon, bence bana biraz bundan bahsetmek isteyebilirsin." Elindeki günlüğü havada sallamasıyla, hemen Yoonginin günlüğünü çekip kendisinden geri aldım ve dehşetle yüzüne bakıyorken omzundan ittim onu.
"Dükkanıma nasıl izinsiz girersin?" Kimi kandırıyorum, dükkan falan umrumda değildi. Şu günah defteri dediğim şey, o yılların hatrı sayılır emeği olan terzi dükkanından daha değerliydi. "Veya nasıl olur da özel hayatıma burnunu sokarsın."
