dört; salıncak kâbusu

241 46 21
                                    

Başım öyle ağrıyordu ki çıkarıp kenara koymak, içini açmak ve deterjanlı sularla yıkamak istiyordum. Ya da sadece "senin derdin ne" temalı uzun bir konuşma yapabilirdik. Okula gitmemiştim ve hastaneye gitmek için Seokjin'in aramasını bekliyordum. Tabi benimle dalga geçmeyi bırakıp randevuyu hatırlarsa arayacaktı.

Jungkook ile yaşadığımız o şeyden sonra, öpüşmek yani, bir daha yüzme salonuna gitmemiştim. Kampüs içinde oldukça az bulunmaya çalışmıştım çünkü onunla karşılaşmak istemiyordum. Ama bu olmamıştı elbette, onu birçok kez gördüm. Yine de onu gördüğüm gibi oradan uzaklaştığım için başıma bir şey gelmemişti. Her şey öyle garip ve rahatsız ediciydi ki tüm bu olanların da bir rüya olmasını tercih ederdim. Ama değildi. Jungkook'un dudaklarını gözümü kapattığım her an dudaklarım üzerinde tekrar hissediyordum. Niye yapmıştı bunu? Hiç gerek yoktu. Bir açıklamaya ihtiyacım vardı ama onunla yüzleşemezdim. Ne diyebilirdi ki? Eşcinsel miydi? Anın getirdiği hisle mi yapmıştı? Âşık mıydı bana? Yok daha neler!

"Alo?"

"Bitti dersim, çıkışta buluşalım."

"Tamam, geliyorum." Gerçekten de şu iki gün boyunca Seokjin'in benimle Jungkook muhabbeti yapıp alay etmediği tek konuşmamızdı bu. Ne diye anlatmıştım ki sanki ona?

Kampüs çıkışında beni bekleyen arkadaşımı görünce adımlarımı hızlandırdım. Durağa ilerlerken yine tip tip bakıyordu bana.

"Ne var?"

"Bence konuş onunla." Kahkaha attım. Böyle şeylere hiç gerek yoktu.

"Taehyung, böyle ne kadar devam edeceksin ki? Konuş ve çöz problemini. İstemiyorum de, ne bileyim âşık olduğum biri var falan de." Durağa varınca yanımdaki direğe yaslanıp kollarımı göğsümde bağladım.

"Nasıl diyeceğim istemiyorum diye?"

"İstiyor musun yani?"

"Neyi?" Seokjin derin bir nefes alıp yüzünü sıvazladı. En yakın arkadaşım bile tahammül edemiyordu bana.

"Of Taehyung, ne dediğin belli değil. Jungkook hakkında ne düşünüyorsun, gelip sana çıkma teklifi etse reddetmeyecek misin? Daha önce hiç erkeklere ilgi duymadın ki."

"Yani..." Alttan alttan bakıyordu bana ve bu bakışı biliyordum. Hem konu benim kabul edip etmemem değildi. Konu tam da benim bu olayın içinde olmamdı.

"Biliyordum işte. Oğlum, her gece çocuğun çıplak vücudunu seyretmeye gidiyordun. Anlamayacağımı mı sandın?"

"Delirmişsin, Seokjin." Neyse ki otobüs gelmişti ve bu konuşma orada sonlanmıştı. Umarım bu sululuğu hastanede de devam etmez.

*

Dışarıda yiyecek halim olmadığı için her zamanki tavukçudan paket yaptırmıştık ve birkaç durak erken inip yurda yürüyerek gitmeye karar vermiştik. İnce bir rüzgâr, bana bir şeyler anımsatıyordu bu yürüyüşte fakat onu dinleyecek kıvamda değildim.

"Bir ilaç verseydi bari."

"Bilmem." Doktor uyku problemlerim için birkaç test yapmış, daha sonrasında ise beni psikiyatr servisine yönlendirmişti. Orada doktor kadına bir şeyler anlattım. Rüyalarımı, ödevlerimi, gece gezmelerimi, en son da Jungkook'u ağzımdan kaçırdım. Neyse ki doktor bu halime gülümseyip geçmişti, bir de linç yemek işime gelmezdi doğrusu. Sonrasında ise beni bir hafta sonrası için tekrar çağırdı. Bazı problemlerim çıkmıştı ve bu beni üzmüştü açıkçası. Her zaman kaygılı biri olduğumu bilirdim ama hayatım yolunda gidiyordu, diğer insanlara göre en azından. Anksiyetenin beni bulacağını hiç düşünmezdim. Seokjin'in dediği gibi henüz ilaç vermemişti ve bunun yerine odasındaki yapbozlardan birini kucağıma iliştirmişti. Büyüktü baya, bunu sonraki seansa kadar bitirmemi istiyordu. İşte endişelenecek bir başka şey daha.

rüzgâr uçmayı bilmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin