Yaz mevsiminin geldiğini beyan eden hafif esen sıcak rüzgarlar, güneşin aydınlığı ile bütünleşmiş, insanlığın üzerindeki buhranı silkeleyerek atmak istercesine beşer bedenleri okşarcasına esiyor ve sıcaklığını inceden inceye aksettiriyordu.
Ancak Taehyung ne cıvıldayan kuşların sesini, ne açan müstemel çiçeklerin rahiyasını ne de etrafındaki canlılığı duyumsayacak kadar bulunduğu yerin ve anın içindeydi.
Sorun düşüncelerindeydi, ailesinde, onu ötekileştirecek olan arkadaşlarında hatta bir türlü olduğu kişiyi riyasız kucaklayamayan diğer yarısındaydı.
Attığı adımlar savsak, gittiği yol yarı bulanık, varlığı eğretiydi. Onu bir kukla gibi kollarından ve bacaklarından iplerle tutturan sorumlulukları bir bir boğazına dizilmişti keza nefes almak bile katlanılmaz bir hadiseye dönüşmüştü onun için.
Derin ve içli bir soluğu ciğerlerinin en kimsesiz yerine çekerken eş zamanlı olarak telefonu ardarda titremeye başladı. İnce uzun burnunun kemer kısmının bittiği yerde başlayan hafif kalın biçimli saçlarından biraz daha koyu kahverengi olan kaşları çatılırken hafta sonu sabahın sekizinde ona mesaj atmaya cüret edenin kim olduğunu merak ediyordu.
Zarif ve kemikli ellerinin bünyesinde olan ince uzun parmakları siyah kot pantolonunun cebine uzanırken diğer eliyle koltuk altına sıkıştırdığı defterleri ve kitapları dengede tutmaya çalışıyordu.
Telefonu güçlükle çıkardığında derince bir nefesi ciğerlerinin esaretinden kurtararak göğe azad etti. Parmağını okutarak tuş kilidini açtıktan sonra ekranda gördüğü bilinmeyen bir numaradan gelen mesaj bildirimleri tıpkı karşısındakinin mahlası gibi onu da derin bir bilinmezliğe itti. Merak duygusunun izinden tıpkı bir avcı gibi gidiyor ve zihnindeki her şeyi şu anlık maziye gömüyordu. Sabırsız ve aceleci olmasındaki temel etken de bu tözden meydana geliyordu.
Bunun bu şekilde devam edemeyeceğini idrak ettiğinde ileride, zümrüt rengi ağaçların altında sönük kalan koyu kahverengi banka gözleri ilişti. Telefonu avucu arasına hapsederek dikeldi ve hızla o istikamete doğru ilerlemeye başladı.
Vardığında önce bedenini sonra kitapları bankın yüzeyine yarı görür bir şekilde bıraktı ve hafifçe öne eğilerek telefonu iki elinin arasına aldı. Tuş kilidini büyük bir sabırsızlıkla açarken direkt olarak mesajlara girdi.
Bilinmeyen Numara: En sevdiğin renk mor
"Doğru, çizdiğim her tablonun sağ alt köşesindeki küçük boşluğa mor renkli boya ile imzamı atıyorum. Ulaşılması çok zor bir bilgi olmasa gerek."
Bilinmeyen Numara: Favori filmin The Notebook
"Bu da doğru ama çok spesifik bir seçim değil, pek çok kişinin favorisi bu film zaten."
Bilinmeyen Numara: Julia Roberts'a hayransın, öyle ki canın sıkıldıkça açıp rol aldığı filmleri tekrar tekrar izliyorsun
"Ama bunu herkesin bilmesi mümkün değil, yalnızca Jenny ve ben, bunu sadece ikimiz biliyoruz (biliyorduk). Arkadaşlarından birine laf arasında ağzından kaçırmış olabilir ancak böyle konuları başkalarına açabilecek biri de değil. Nasıl öğrendi?"
Bilinmeyen Numara: Miden de bedenin kadar hassas ve narin, baharatlı hiçbir şeyi yiyemiyorsun
"Hayır bu bilgiye yalnızca annemle konuşarak ulaşabilir şu an bana yazan bu her kimse, Daegu'dan biri olmalı."
Bilinmeyen Numara: Klasik müziği ve sanatı seviyorsun
"Bu yüzden sanat okuyorum seni dahi."
Bilinmeyen Numara: Van Gogh'a özel bir ilgin var
"Onu çağrıştıran tekniklerden birini bile şimdiye kadar parmak uçlarımın değdiği ve benim mevcudiyetimden doğan hiçbir tablomda uygulamadım, kimseye bundan bahsetmedim bile. Daegu'dan biri bunu bilemez çünkü görsel sanatlar okumaya başladığım sene yaptığımız Fransa gezisinden bu yana olan bir parçam bu. Kim bu bilinmeyen numara?"
Bilinmeyen Numara: Bir şeylere sarılamadan uyuyamıyorsun
"Sapık olmalı, beni uykumda izleyen bir psikopat."
Bilinmeyen Numara: En sevdiğin mevsim sonbahar
Bilinmeyen Numara: Ben seni en ince ayrıntına değin ezbere biliyorum
"Evet artık eminim."
Bilinmeyen Numara: Ancak sen adımdan bile bihabersin
"Öyleyse söyle, haberdar olayım. Kimsin? Bunları bana neden anlatıyorsun? Beni bu kadar iyi nasıl tanıyabilirsin?"
Bilinmeyen Numara: Biliyorum, şu an ne yaptığımı, seni nasıl bu kadar iyi tanıdğımı hatta kim olduğumu sormayı düşünüyorsun
"Harika(!) zihin okuyabilen bir psikopata sahibim."
Bilinmeyen Numara: Yapma
Bilinmeyen Numara: Çünkü hiçbirini cevaplamayacağım
"Bir korkak gibi kaçak oynayacaksın yani?"
Bilinmeyen Numara: Yalnızca son bir şey söyleyeceğim
Bilinmeyen Numara: Sevgilin seni aldatıyor Taehyung
Bilinmeyen Numara: Seni hak etmiyor
Bilinmeyen Numara: Benim yalnızca gözlerimle sevebildiğim, uzaktan sarıldığım ve rüzgarla kokladığım bedenine; çiçeklerle süslenmiş naif ruhuna sahip olmayı hak etmiyor
Okuduğu son dört mesajdan sonra Taehyung'un yüzüne uğrayan alaylı gülümseme havada uçuşan toz zerrecikleri gibi uçuşarak dudak kenarlarına konmuş ve orada kalmak konusunda inat etmişlerdi.
Bedenini yorgunlukla geriye yaslarken düşündü. "Beni sadece benim izin verdiğim kadar tanıyor, sevgilim?" Tekrarladı, yeniden. "Sevgilim?" Ardından yüzünde pinekleyen alaylı yarım ağız gülüşün dağılması için bilhassa duygusuz bir kahkaha attı. Hem keyifli hem keyifsiz hem de buruk bir kahkahaydı bu. İçine göz yaşları serpiştirilmişti, yalnızca bakmayı bilen biri görebilirdi ama ne yazık ki etrafında ne bakmayı bilen ne de görebilen biri vardı.
Esrarlı sapığı bile buna muktedir değildi çünkü sakladığı en büyük sırdan haberi bile yoktu.
Olmaması için de elinden geleni yapacaktı.
***
Sonraki bölüm texting :")
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrı Bile Ağlar //Gguktae
Fanfiction"Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi Nedir bu gürültüler derim, top patlamaları Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı İçimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne Bu hangi nehir ki...