(K)örebe

195 45 28
                                    

Taehyung mütemadiyen düşünürdü. Zihnindeki her düşünceyi bir tuğla gibi üst üste dizer, üzerine katar ve yaptığı her hatada yıkılan tasavvurlarıyla onca meziyetin yoktan yere olduğunu görürdü. Hayatın ona verdiği ve zihninde birleşenler ayrı parçalardı. Yapboz tamamlamak sandığı kadar kolay değildi zira kendisi de ilkokul talebesi olamayacak kadar büyümüştü.

Bu tarz ucuz oyunlar ona komik geliyordu.

Jenny ile sevgili olduğunu düşünen gizli aşığı -ki hala ona aşık olduğunu düşünmüyordu- ona bir ipucu uzatmış ve takip etmesini istemişti. O da karanlığından nasibini en az almış eğlence arayan kısmının sözüne tabî olarak gelmişti.

Tam da söylediği gibi saat onda Seongsan parkındaydı. Etrafına bakındı, evet parktaydı lakin tam olarak nerede olduklarını nereden bilebilirdi ki? Irgalamadı ve çimleri ezmeden spor ayakkabılarının tabanıyla yürüyüş yolunda ilerlemeye devam etti.

Rüzgar soğuk soluğunu insanların telaşını görmek istercesine üfledikçe hızlanıyor mamafih yeşil ağaçların dallarındaki henüz yeni yeşermiş tomurcuklar burcu burcu yere süzülüyordu. Çok insan yoktu, güneş bile bulutların arkasına sinsice saklanmıştı. Rüzgarı kendi oyununda yenmişlerdi.

Birkaç adım sonra büyük bir çınar ağacının altında birbirine sarılarak oturmuş Jenny ile fotoğraftaki çocuğu gördü. Ayakları onun egemenliğini reddederek duraksarken bakışları mutluluk ile karşısındaki yabancıya bakan arkadaşına takıldı, gülümsedi.

Son derece mesut duruyordu ancak aynını diğeri için söylemek zordu. Gözleri kızın yüzüne bile uğramıyor, sağ kolu kızın omzundayken gözleri de kalbi de başka bir yerde olmayı dilediğini açıkça beyan ediyordu.

Taehyung omuz silkerek yanlarına doğru adımlamaya başladığında hareleri başka denizlerde kulaç atan çocukla aynı kıyıya düştü. İri irisleri olan çocuk Taehyung'un varlığını idrak ettiği vakit ruhu bedeninde yeniden can buldu ancak şaşkınlığına bir anlam biçmek zordu.

Büyüyen irislerinin köşe kapmacasına açılan ağzı da eklendi. Jenny bu durumu garipsemiş olacak ki omzumun üzerinden gelmekte olan arkadaşına döndü. Onu gördüğü zaman çehresinde daha samimi ve sıcak tebessüm peyda oldu ve genç oğlanın bir parça ekmek kadar yarım ve eğreti esaretinden kurtularak bekledi.

Taehyung sonunda ikilinin yanındaki yerini aldığında "Selam." dedi. Onu izleyen gizli aşığının(?) şu anki yüz ifadesini son derece merak ediyordu.

Jenny oturduğu yumuşak yüzeyden bedenini bir hamlede kaldırarak arkadaşına sıkıca sarıldı. "Hoş geldin Taehyung. Seni beklemiyordum." Sesi kış günü içilen çay gibi sıcacık ve sahiciydi.

Taehyung genç kıza en az onunki kadar sıcak bir sarılma bahşetti. Zarif, kemikli, uzun ve ince elleri kızın bir fidan kadar ince belini bir kıskaç gibi sarmıştı. Bu sırada siyah saçlı yabancının gözleri ikilinin üzerinde sinirle geziniyor, yakınlıklarından rahatsız olduğunu ağzının içinde dönen dili ile ziyadesiyle belli ediyordu.

"Ah." dedi Taehyung yalancı bir utançla. "Rahatsız etmiyorum umarım? Sadece yürüyüş yapmak istemiştim, sizin burada olduğunuzu bilmiyordum."

Jenny sorgulayan bakışlarını yıllardır aynı ilişkiyi paylaştığı arkadaşının yüzüne sabitledi ve ifadesini anlamak için uğraştı ancak araya giren tenor ses ona mani olarak dikkatinin dağılmasına vesile oldu. "Bizi tanıştırmayacak mısın hayatım?"

Jenny utangaçça gülümsedikten sonra "Pardon, tabii." dedi. Oysa ki buraya geleceğini arkadaşına zaten söylemişti. Aklı dağılmış olmalı, diyerek sineye çekti.

Bedenini eski yerine bırakırken omzunu saran kol artık yoktu. Sağ kolunu ileriye doğru uzatarak Taehyung'a karşıdaki boşluğu işaret etti. "Oturmaz mısın?"

Siyah saçlıyı süzen çocuk girdiği ufak çaplı dikkat dağınıklığının sonrasında kendisini toparlayarak yüzüne her an kaçıp gidecekmiş intibahı veren aceleci bir gülümseme yerleştirdi. "Oturayım." Ve sahici olmaktan kaçan gülümseme yüzünün coğrafyasını da terk etti.

Siyah saçlı bir saniye olsun karşısında güzel olduğunu iddia eden herkesi bir kalemde silip atabilecek muvaffakiyetteki güzellikten parlak irinlerini alamıyordu. Uyuşuk hareketlerle oturuşunu izlemek bile onu fazlasıyla etkiliyordu. "Tanrım." diyordu. "Tanrım bu adamı güzelliği yarattıktan sonra yaratmış olamazsın. Güzellik bu adamla doğmuş, onunla büyümüş ve onunla çoğalmış olmalı. Şayet onu yarattıktan sonra sen de ağlamış olmalısın."

Güzelliğine tanrı bile ağlar.

Sesinin iptidai derinliğine tanrı bile düşer.

Gözlerindeki mukaddes ışık beni imana çağırıyor ve ben tanrıya senin varlığın için iman ediyorum.

Taehyung ise bulunduğu ortamdaki ağır havayı hiç beğenmemişti. Siyah saçlının bakışları bedenine ekseriya küçük iğnelerle delikler açıyor, bir kevgir kadar işlevsiz ve rahatsız hissettiriyordu. Ona cevap vermek istiyordu ancak bir diğer yanı etrafta onu gözetleyen aşığını bulmanın derdine düşmüştü.

İrisleri koşuyor lakin muhitinde tek bir beden dahi yakalayamıyordu keza beride de ötede de tek bir zat yoktu. Sonunda pes ederek onlara döndü.

"Bu arkadaşım Jungkook." dedi genç kız. Jungkook'un kaşları çatıldı, Taehyung ise önce yüzündeki küflü ifade ışığında onları süzdü. Sevgili olduklarını düşünüyordu, bunu neden en yakın arkadaşından gizliyordu?

Siyah saçlı çocuğa döndüğünde ifadesindeki buz parçalarından onun da bunu beklemediğini anlamıştı. Yoksa sapığı yalan mı söylüyordu? Sahiden sevgili değiller miydi? Jenny ona yalan söylemezdi keza yüzündeki sıkıntılı ifade hakikatin başka olduğunu haykırıyordu.

Burada ne dönüyordu?

Aşk-ı Memnu 2: Tae'nin Yolu

Tanrı Bile Ağlar //GguktaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin