Serin Sabahlara

16 0 0
                                    

Serin ve nemli bir salı sabahıydı. Pazartesiden ya da perşembeden hiçbir farkı olmayan bir salı sabahı. Ama salı sabahlarının kendine özgü bir can sıkıcı tarafı da vardır kuşkusuz. Bunu herkes bilir. Sabah ezanından sonra başlayan yağmur, henüz kesilmiş; birkaç kuş da ortalığın sessizliğinden istifade alabildiklerine ötüyorlardı. Gözlerini kısarak o kuşları seçmeye çalışıyordu Vahi Bey yaprakların arasından. Oysa iskete ile ispinozu bile birbirinden ayıracak bilgisi de yoktu. Seçemedi ve gözlüklerinin olmamasına bahane verip, bahçesinde oturmaktan en çok keyif aldığı sandalyesine kuruldu. Arada bir esen rüzgarın verdiği bir tazelenme hissi, Vahi Bey'i her defasında şaşırtıyordu.

Çok geçmeden de Bedriye Hanım çıkageldi yanına. Oturdular ve beraber üşümeye başladılar, her salı sabahı yaptıkları gibi. Hiç kelam etmeden Vahi Bey, önlerinde duran sehpaya uzandı ve sabahın ilk sigarasını aldı ve yaktı. Gök griydi ve ilk nefeste sigara dumanı göğe yükseldi. Bedriye Hanım dalgın. Hatta içinde fırtınalar kopan insanların, dışarıya gürültü çıkmasına mani olmak için ketumluğa benzer bir sessizliğe bürünmüştü. Bu sükut, elbette ne kuşların ne de Vahi Bey'in umrundaydı. Henüz ikinci dumanı göğe savurmuştu ki yaşlı adam, suratında beliren düşünceli ama yılgın bir ifadeyle, ansızın sessizliği böldü.

"Keşke nedir Bedriye?" diye ağzının içinde mırıldandı, en çok kuş sesinin geldiği ağaca doğru boş gözlerle bakarak. Kadın, havadan soğuk bir ifadeyle, adama alıcı, sorgulayıcı, anlamsız ve anlamamış fakat anlamadığını da belli etmemeye çalışan çatık kaşları ve altındaki kısılmış gözleriyle bu huysuz adama baktı. Hayatının her döneminde huysuz bulmuştu kadın, Vahi Bey'i. Huysuz, aksi, uyumsuz, başına buyruk, kayıtsız hatta biraz da gölgeli bir adamdı onun için. Aradaki sessizliğin aleyhine işlediğini düşünerek, hafifçe öne eğdi vücudunu ve üstünlük kokan dominant bir sesle "keşkek mi, ne diyorsun sabah sabah?" payladı adamı kendince kadın. Sağı solu belli olmazdı Vahi Bey'in çünkü, bazı akıl oyunları yapar Bedriye Hanım'ı hep ters ayakta yakalardı. Kaçın kurasıydı bilmez mi hiç!

Müstehzi ama oldukça da huzursuz tebessümünün ardından aynı ses tonuyla ve anlaşılmayı beklemeden mırıldandı yine "Olric'i diyorum, Olric'i". Kadın yine anlamadı, ama taktiğini değiştirerek sevecen bir üsluba sığındı. "Hayırdır Vahi Efendi, yine hikmetli hikmetli bir şeyler mi diyorsun sabah sabah".

Hafif hafif doğruldu sandalyesinden adam. Bu sefer ağaçlara dönmeden, baktı kadının gözlerine doğru. "Turgut diyorum, Turgut Özben adlı bir karakter, Olric'e 'keşke nedir Olric?' diye sormuştu kitapta. 'Hatalarımız efendimiz' diye yanıt vermişti Olric. Turgut da şaşırmış olacak ki Bedriyeciğim, Olric'e çok mu hata yaptık diye sormuş. O da aynen 'keşke diyecek kadar efendimiz' diye karşılık vermiş. İşte onu diyorum Bedriye, sabah kalkınca aklımda o pasaj vardı da, onu dedim, keşke nedir sence diye" dedi. Bedriye, üzerine taşıyamayacağından ağır külfetler ve sorumluluklar yüklenilmiş gibi bu sohbeti dinledi çıtını çıkarmadan. Ama Vahi Bey'i iyi bilirdi, çünkü Vahi bir şeyi uzun uzadıya söylüyorsa şüphesiz o cümlelerin sonunda

kimseciklerin göremediği bir soru işareti vardır. Tabi ayrıca da bu sohbetin bir mukabelesi gerekiyordu. Hırkasını ensesine doğru çekti kadın, sehpadaki çay bardağına uzandı ve pek de sıcak olmamasına rağmen parmakları yanmış numarası yaptı, bir yudum alırken bir anlığına adamın gözlerine ve yüzündeki ifadeye hızlı bir bakış atıp geri çekti, bu denli rahatsızlık verici ve cevap bekleyen bakışları üzerinden silkelemek isterdi ancak bunun için asla doğru bir zaman değildi ve bunu biliyordu, ki o esnada da aklına gelen zekice bir kaçış planı olarak adamın deminden beri bakmakta olduğu ağaca doğru derin derin bakmak geldi ve baktı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 09, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sıradan Bir Salı Sabahı KadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin