Sebahat, çocukluk ve gençlik yıllarını devlet parasız yatılı okulunda tamamlayıp üniversiteyi de yurtlarda geçirince, öğretmen çıkıncaya dek kasabada onu pek gören olmamıştı. Bütün o 10 sene boyunca babasının zorla denkleştirdiği yol parasıyla kasabaya gelmişliği ya üç, ya dört defaydı. O da zaten konu komşu tarafından ''Ah, erken giden güzel Naime'nin öksüzü'' diye bir acımakla karşılık bulmuştu. Sonunda döndü demek. Araya torpil koyarak tayinini doğduğu kasabaya çıkartmış bir müzik öğretmeni... Başı dik, alımlı. Bir de ipek elbise giymiş ki üzerine, gök mavisi. Biraz kibirli mi yoksa vakur görünemeye mi gayret ediyor? Hani, ''Bana artık acımayın, okudum, hepinizi geçtim'' der gibi. Yalnız, çok söylentiler çıktı Sabahat hakkında sağda solda. Kız başına koca şehirde ne yapmış olacaktı? Sevdiği var diyorlardı, çocuk aldırtmış diyorlardı. Acaba doğru mu ki? Kasabalı yakıştırmayı pek sever malum; onlara neyse. Gerçi, benim de üstüme vazife değil ama, ben başka. Hah, otobüsün bagajından aldı bavulunu. Babası karşılamaya gelmemiş, yaşlandı iyice, evde Sebahat'a yemek yapıyor dedilerdi. Ben karşılayayım bari, hatırlar mı acaba beni?
''Hoşgeldin Sabahat.''
Yüzüme boş boş baktı, tanımadı mı acaba? Soğuk ve ne kadar da mesafeli bir "hoşbulduk" bu. Lalettayin olduğu aşikar. Gerçi alıcı gözlerle de bakmadı yüzüme. "Beni hatırladın mı kızım" dedim, tüm cesaretimi toplayarak. Hani "hatırlıyorum seni elbette" dese, bu cevaba hazır mıyım ki? Bunca yıldır hazırlanıyordum oysa bu karşılaşmaya. Fakat ayna karşısında prova yapmaya benzemiyormuş sahiden. Nefesimi ah bir derin alabilsem, belki bir miktar dimdik durabilirdim karşısında. Ah Sabahat, nasıl da Naime'nin kopyası olmuş görmeyeli. Oysa çocukluğunda sevimsiz, çirkin, toraman bir şeydi. Şu hale bak Necmi Bey, el kadar kızın karşısında tir tir titriyorsun. Bunca yıllık pişmanlık ve vicdan azabı yetmezmiş gibi, Sabahat elinde valiziyle gözlerinin içine bakıyor. Sana, seni hiç tanımamış gözlerle bakarken bile verdiği bu eza, "hatırlıyorum seni elbette" dedikten sonra acaba halin nice olacak? "Sen" dedi ve duraladı. Kaşları mı çatıldı biraz, ya yüzündeki bu ekşime ifadesi? Ya Rabbi, inşallah tanır da, yüzüme tükürür, haykırır, küfreder, belki de hakaret, kim bilir tokat atar bana da bir nebze olsun ruhumun yangını diner. "Sen, evet, seni hatırladım Necmi!" dedi, "tüm hayatımı zehir eden birini nasıl unutabilirim". Aslında haklıydı Sabahat, az bile söyledi. Ben olsam çeker vururdum kendimi. Önce Naime vurmalıydı beni o meşum gün, onu intihara sürükleyen köpek nefsimi de vurmalıydı. Sonra cesedimi de Sabahat çiğnemeliydi. Gözleriyle çiğnedi de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SABAHAT
Short StoryHer şey bedeli ile geliyor. İki opsiyonlu, iki alternatifli. Seçim insanın kendisine ait.