''Hey Yui! baksana ilkbahar olduğu halde kar yağıyor!''
''Evet, yeni yeşeren yaprakların üstünü kar kaplıyor. bu güzelliği kar,donduruyor.''
''Çok karamsarsın Yui!''
''Biliyorum'' Evet. biliyorum. geçmişe takılıp kalan karamsar bir kızım. Tek arkadaşım Misao. Bana hep onun gibi olmamı söyler ama ben onun gibi olamam. ben karanlığım, kasvetim. o ise ışık , neşe. çok zıtız.
''Oooooof. Amon-kun hala hiçkimseyle çıkmıyor. ona teklif edeceğim, eğer kabul ederse sevinirim tabii ama redderse? neyse. ya şimdi ya da hiç.'' dedi Misao.
''Misao o çocukta ne buluyorsun?''
O bir prens. elinde bir sepet çilekle gelen beyaz atlı pir prens.''
''Puff. Neyse. hadi. gidelim.''dedim. tüm okuldaki kızlar Amon-kun'a bayılır. ben hariç. bence o... kendini beğenmiş , kızları reddederek kendini havalı sanan salak ve sapık gerzeğin teki.
''Hey ondan daha insanımsı birini bulabilirsin. çok tatlı bir kızsın.''dedim. direkt suratını astı.
''İstemiyorum. ben bir tek onu seviyorum.'' dedi. çok saf, şirin, zavallı bir kızdı. onun arkaşı olduğum için çok mutluyum.
Ona gülümsedim. o da bir anda taş kesildi. O, o hale gelince ben de şaşırdım. bana baktı ve;
''Çok tatlı gülüyorsun Yui! Kendini başkalarına gösterirsen eminim ki herkes sana bayılacaktır.''dedi. ama umrumda değildi.
''Bu benim umrumda değil.'' dediğimde yanaklarını şişirdi ve kaşlarını çattı. yavaş yavaş eve yürüdük. yolda pek konuşmazdık. ara bir nadiren konuşuruz. ama bu sefer konuşacak konu çıkacağa benziyor. ne tesadüf ki bir anda yolda prensi gördük. Misao hemen yanına gitti ben de biraz yaklaştım. ama işler pek yolunda gibi gözükmüyordu. Misao'nun suratı gittikçe hüzünleniyordu. Misao da diğerleri gibi reddedildi. gözleri dolunca dayanamadım ve sinirlerim tepeme çıktı. ona doğru sert adımlarla yürüdüm.
''Sen kendini ne sanıyorsun be! Salak mısın?! Her kızı reddedip ağlatmak hoş bir şey mi? Bu kızların hepsi seni derinden se-'' dediğimde sözümü kesti
''Beni tanımadan. sadece suratım yüzünden benden hoşlanarak mı? hiç sanmıyorum.'' dedi. suratındaki ifade ölü birinin ifadesiyle aynıydı.
''En azından kızlara bunu nazikce açıklayabilirsin değil mi? Gerzek. havalı olduğunu falan sanma, ezik gibi davranıyıorsun. sinir bozucusun.'' dedim ve ona asi bir bakış atıp Misao'yla beraber yürümeye başladık. bir bank görünce durup oturduk. hala ağlıyordu. hıçkırıkları arasından bana seslendi
''Yui. Teşekkürler. Beni koruduğun için teşekkürler. artık onu sevmeyeceğim. Vazgeçeceğim! haklıymışsın öyle biri sevilmeye layık değil!'' dediğinde rahatladım. ve ona tekrardan gülümsedim ve sarıldım.
''Şşşşş. Geçti. ağlama artık tamam mı?'' dedim. bana sıkıca sarıldı ve son gözyaşlarını düktü. O KENDİNİ BEĞENMİŞİ PAZARTESİ GÜNÜ GEBERTECEĞİM. o salak benim tek ve an yakın arkadaşım olan Misao'yu üzemez. buna asla izin vermem!
Sabah gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey yatağımın bemen üstümdeki rafta oturmuş şekilde duran kolunun ve bacağının yarısı kopuk olan kısa saçlı gotiğimsi bebeğim oldu. o bana hep kendimi hatırlatırdı. o da benim gibiydi. karanlıktı ve karanlık birkaç parçasını koparmıştı ondan. ama hala gülümseyebiliyordu. ama onu kimse anlıyamıyordu. ona baktım ve gülümsedim.
''Ben seni anlıyorum Doty.'' dedim. öylece birkaç saniye ona baktım. sonradan gözlerim saate yönelince okula sadece 20 dk kaldığını gördüm o anki refleksle zaten 5 dk içinde kahvaltı da dahil her şeyi halldeip yola çıktım. aslında her şeyi bitirmem anca 20 dk alırdı ama bu gün o kurbağa prens'e gününü göstereceğim. bunun düşüncesiyle adımlarım sertleşti tabii suratımdaki ifade de. yanından geçtiğim öğrenciler ise ''Ateş mi? tanrım aura'ya bak! korkuyorumm! kami-sama!(tanrım!) yardım et!'' dediklerimde aurayı söndürmeye çalıştım ama olmuyordu. okula vardım ve onun sınıf kapısının önünde beklemeye başladım. hala gelmemişti. o gelene kadar nasıl yumruk atabilirim diye düşünürken o belirdi. kapının önüne gelince kıravatından tutum ve çektim
''Hoşgeldin prens. umarım notların 0'a düşer ve bir de sana dün'ün hesabını sormaya geldim velet.'' dediğimde gözlerini devirdi ve
''ne istiyorsun?'' dediğinde hafif bir kıkırdamayla kötü bir gülüş attım
''fufufu ne mi?'' dedim ve ciddileşip kaşlarımı çattım ''özür dileyeceksin.''dediğimde bana baktı ve
''özür dilerim. oldu mu? şımdı çık yolumdan'' dediğinde iyice sinirlendim ve bir tane tokat attım. şaşırmıştı
''Sen kendini ne sanıyorsun ha? kızlara yukardan bakmayı bırak salak! bu okuldaki her kız senin peşine düşmek zorunda değil! isteseler yeni birini bulup senin yüzüne bile bakmayabilirler! kendini bir şey sanma çünkü sen sinir bozucusun! kocaman bir egoya ve bencilliğe sahipsin! diğer kızlar senin bir gerzekte ne buluyorlar anlamıorum?!'' diyip ayağına bastım ve iterek sınıfa yürüdüm. diğer öğrenciler bize bakıyordu. sınıfa girdiğimde Misao bağırarak bana koştu
''Yuiiiii! çok kortum noluuur yapma bidahaağağğağağğ''ağlıyordu. gerçekten çok saf. ona baktım küçücük boyuyla belime anca sarılabiliyordu.
''merak etme Misao. her şey yolunda. hadi bana çikolata ver'' dedim. o da sulu gözleriyle gülümsedi. ve bana çantasından çıkardığı çikolatayı uzattı. ben de gülümsedim. ardından kapıya baktığımda prens bize bakıyordu. bize yaklaştı ve misaodan özür diledi sonra da bana baktı ve
''pekala. artık beni rahatsız etme.'' dedi ben de ona ai bir bakış attım ve
''pekala. Takeuchi-sama'' dedim. o an bakıştığımızda sanki bir pitbull ve sibirya kurdu kavga etmek üzere bakışıyordu. sonradan hıhladım ve yerime geçtim. o da sınıftan çıktı. ben de Misao'ya dönüp
''biraz kağıt karalıycam'' diyip kalemi 3 yaşındaki çocukların tuttuğu gibi tutarak kağıdı karalamaya başladım. gittikçe hızlanıyor ve daha da siyahlaştırıyordum. Misao ise korkup titriyordu. çünkü o da biliyordu ki ben böyle bişeyi asla görmezden gelemem illa ki bir şeyden sinirimi çıkarmam gerek. ardından kağıt tamamen siyah olunca silgiyi aldım ve üstüne geber yazdım. ben kağıda şeytani bir şekilde bakarken misao ise korkudan donmuştu.
Teneffüste onların sınıfının önüne gittim. dersleri beden olduğundan dolayı sınıfta değillerdi. ben de takeuchi-SAMA'nın (Y.N: -sama japoncada kendinden yüksek seviyedeki kişilerin isimlerine veya soyisimlerine verilen ektir. bu rada prensimizin adı Takeuchi Amon -japonyada çoğunlukla soyisimleri önce okurlar burada da prensin adı: Amon soyadı: takeuchi-) sırasının üstüne yerleştirdim. ardından parmağımı bir güzel kanatarak geber yazısının üstünde gezdirdim. bunu biri bana yapsaydı. ben bile biraz korkardım. işimi bitirdim ve sınıftan çıktım ve telefonumu kontrol ettim. internette bir arkadaşım vardı. birbirimizin romanlarını okuyarak tanıştık. sonradan iletişime geçerek gerçekten iyi arkadaş olduk. hatta onu görmesem de ona karşı bazı küçücük hisler bestliyorum. o prens Takeuchi gibi değil de üstelik. eminim Misao onu tanısa aşık olabilirdi. onun suratını görmesem de o çok nazik, tatlı, kimseyi kıramayacak kadar hoşgörülü, narin ve havalıydı. bana ismini veya fotoğrafını göndermemişti. ben de öyle. kimliğimizi gizliyorduk.
Telefonuma baktığımda bir mesaj olduğunu gördüm ve kimden olduğuna baktım. needle yazıyordu (internette tanıştığı kişinin kullanıcı adı.). mesajı okuyunca şaşırdım ama çok da sevindim. benimle tanışmak istediğini yazmıştı. buluşma yerini ve saatini de gönderdiğinde o gün ne işim varsa sildim, diyemem çünkü hiç bir işim yok ki zaten. her neyse hemen onayladığım bir mesaj yolladım. tanrım o günü bekliyorum! lütfen günler su gibi akıp geçsin!!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ilkbahar karı
RomanceNesi yalnış? her şeyin iyi tarafını değil de kötü tarafını görüp bana zarar verecek şeyleri yapmamanın nesi yalnış? her zaman karanlık olmanın yalnış bir yanı yok. hem misao yanımda. o karanlık değil. o bir ışık o yüzden benim de ışık olmama gerek y...