ⅩⅩⅩⅧ

3.2K 436 392
                                    

 
     
     
    
    
 

 

38. Bölüm


"Kolun nasıl, daha iyi misin?"

"İyi dersem saldırmaktan vaz geçecek, kötü dersem üzerime mi atlayacaksın?"

"Sormadım say tamam mı?" Oflayarak önüme döndüm. Sorguya gerek yoktu ki herkes kararını vermiş gibi duruyordu, ne dersem de inandıramayacaktım onları. Sustum. Dikiz aynasından henüz ayrıldığımız yere, arkamıza bakıp Yoongi'nin hâlâ aynı pozisyonda duran bedenini gördüğümde kendimi mırıldanırken bulmuştum. Özür dilerim Yoongi..

"Peşimizde mi şu an?" Bana seslenmesiyle ona döndüm, kim peşimizdeydi?

"Kim, Yoongi mi?"

"Baban?" Ne dediğini algılamak için bir müddet sürücü koltuğundaki Taeyang'ın suratına baktım. "Baban diyorum peşimizde mi şimdi? Seni kurtarmaya mı geliyor?" Gözlerimi devirip camdan dışarı çevirdim bakışlarımı. Derdimi kimseye anlatamayacaktım ki.

"Yoongi bile bana inanmayıp suçladıysa sana diyecek tek kelimem yok."

"Peki, öyle olsun. Sorguda görüşürüz."

Taeyang'ın son dedikleriyle koltuğa iyice sindim, saçlarımı önüme çekmiş yüzümün görülmesini engellemiştim. Kapıya yasladığım kolumun üzerine koydum çenemi, elimi yumruk yapıp sıkıyordum tıpkı dişlerimi sıktığım gibi. Göz yaşları kazağımı daha da ıslatırken sesimin çıkmamasına özen gösteriyordum. Bu işin içinden nasıl çıkacağımı düşünmeye başladım, bir yol aradım babama bilgi taşımadığımın net bir kanıtı var mı onu düşündüm. Ama yoktu.

Sessiz süren yolculuk ıssız yerdeki bir binanın önünde son bulmuştu, fabrika veya depo olarak kullanılıyordu muhtemelen. "İn." diye komut aldığımda etraftaki bakışlarımı çekip Taeyang'a çevirdim. 

"Bana emir verme."

"Üzgünüm.. Pek sayın bay Kim'in kızı Kim Yunseo diye başlamam gerekirdi cümleye. Teşrif eder misiniz?" Suratındaki yapmacık gülümsemesine üzülerek baktım, dinlemeden damgayı koymuşlardı işte bana. Haklılardı kendilerince tabi. Daha fazla beklemeden arabanın kapısını açıp aşağıya indim, bir kaç adım ilerleyince hemen yanıma geldi ve kolumu sertçe kavrayıp beni içeriye yönlendirdi.

Tahmin ettiğim gibi depoya benziyordu içerisi. Eski bir depo. Bomboş, karanlık ve soğuktu. Merdivenlerden beni yukarı iterken aklımdaki o soruyu sordum. "Beni öldürecek misiniz? Alie gibi?"

"Muhtemelen, çünkü bir farkınız yok." Aldığım yanıta şaşırmamıştım, yanağımı ısırdım. 

Üst katta geniş bir alana varmış aydınlık alana doğru ilerlemeye başlamıştık. Sola döndüğümüzde o ışık kaynağının altında bir siluet gördüm, patronları olan o kilolu adam. Jungkook yoktu, nerede olduğunu da merak etmiyordum açıkçası, Minjee de elbet öğrenecekti acaba Alie'nin arkasında durduğu gibi benim de arkamda durur muydu diye düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım. Birilerinin bana güvenmesini istiyordum sadece.

"Kim Yunseo demek ha.. Şu ünlü bay Kim Woon'un kızı. Otur şuraya!" Sakin tonda başlayan cümlesinin sonunda yükselen sesinden dolayı sıçramamak için kendimi tutmuştum.

Taeyang kolumdan çekiştirerek beni ortadaki tahta sandalyeye oturtmuş, adından da yerdeki ipleri alıp beni koltuğa bağlamaya başlamıştı, yerimde kıpırdandım. "Ne yapıyorsunuz? Düzgünce konuşarak halledebiliriz bence?" Teklifim üzerine ufak bir kahkaha atan itici adam Taeyang'ın duran ellerine devam etmesi için ufak bir baş hareketi yapmıştı.

ƘƲƦƛԼƧƖȤ•MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin