Bir gün içerisinde hayatımızda birçok ilginç olayla karşılaşabiliyoruz. Kimi zaman bu olayları hayretle karşılarken kimi zaman saçma olmalarına rağmen görmezden gelebiliyoruz. Bazen herkesi fütursuzca eleştiriyoruz bazen de içimize kapanıp öz eleştirimizi yaparak kendimizi toplumdan soyutluyoruz. Ruh halimize göre sürekli değişkenlik gösteriyoruz. Bizi aslında hayvanlardan ayıran en büyük sebep de bu, düşünmek. Düşünce konusu geçmişten günümüze kadar birçok yazarın ve filozofun ana konusu haline geldi. Rus edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Dostoyevski, bir sözünde aynen şöyle diyor: "İnsan çok derin bir varlıktır ben tanrı olsaydım insanı bu kadar derin yaratmazdım." Gerçekten Dostoyevski'nin dediği gibi mi insanoğlu? Yoksa insanlar kendi düşünceleriyle mi zorlaştırırlar hayatlarını? Bazen beynimizi gereksiz şeylerle meşgul ederiz ve gereksiz kaygı oluştururuz. Bazen de eğer işler umduğumuz gibi değil de tersine doğru akmaya başlarsa gelecek ile ilgili gerçek kaygılar duymaya başlarız. Peki biz bu kaygılarla nasıl başa çıkabiliriz ve kaygı olayına nasıl bakmalıyız.. size biraz ondan bahsetmeliyim. Abraham Twerski psikoloji alanında uzman bir psikiyatristtir. Stres ve kaygı bozuklukları ile ilgili yaşanmış bir hikayesinde şunları anlatıyor; Bir dişçinin ofisine gönderilmiştim ve "Istakozlar nasıl büyür" isimli bir makaleye göz gezdiriyordum. Istakozların nasıl büyüdüğünden bana ne? ama ilgimi çekmişti. Makale, ıstakozun sert bir kabuk içinde yaşayan narin, yumuşak bir hayvan olduğunu söylüyordu. Bu sert kabuk genişlemiyor. Peki ıstakoz nasıl büyüyebiliyor? Istakoz büyüdükçe bu kabuk onu sıkıştırıyor ve ıstakoz kendisini baskı altında rahatsız hissediyor. Kendini avcı balıklardan korumak için bir kaya oluşumunun altına giriyor. Kabuğunu çıkartıp atıyor ve yeni bir tanesini üretiyor. Zamanla, büyüdükçe, kabuk rahatsız bir hâl alıyor ve tekrar kayanın altına giriyor. Istakoz bunu birçok kez tekrarlıyor. Istakozun büyümesine imkân sağlayan tetikleyici onun rahatsızlık duymasıdır. Eğer ıstakozların doktorları olsaydı hiçbir zaman büyüyemezlerdi. Çünkü ıstakoz kendini rahatsız hisseder etmez doktora giderdi, doktor ona antidepresanlar verirdi ve iyi hissederdi. Kabuğunu hiçbir zaman çıkartıp atamazdı. Bence stresli zamanların, ayrıca büyümenin bir işareti olan zamanlar olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Eğer zorlukları uygun şekilde kullanırsak, zorluklar aracılığıyla büyüyebiliriz." Evet, Abraham Twerski'nin başından geçen bu olayda stres ile mücadele konusuna tanık olduk. Hayatımızın büyük bir bölümünde tatsız olaylar yaşarız ve anlık olarak rahatsız hissederiz, fakat hayatımız tekrar yoluna girdiği zaman kötü anılar gözümüzün önünden film şeridi gibi geçtiğinde buruk da olsa "Vay be neler atlatmışım" dercesine hafif bir tebessüm kaplar yüzümüzü. Ünlü psikanaliz uzmanı Sigmund Freud'un da dediği gibi “Bir gün dönüp geçmişe baktığınızda, mücadelelerle geçen yılların hayatınızın en güzel yılları olduğunu fark edeceksiniz.” Örneğin; zengin bir insan olduğunuzu düşünün, 1 milyon lira paranız var ve siz bu paranın 500 bin lirasını sermaye olarak ayırdınız ve bu parayla bir iş açtınız. Fakat iflas ederek batırdınız. Kalan 500 bin lirayı çöpe atar mısınız? Evet yapmam dediğinizi duyar gibiyim, hatta ve hatta yeni işlere yelken açarak zararınızı kapatmaya çalışırsınız. İşte hayatınızda da tam olarak bunu yapmalısınız. Yaşamınıza sonradan dahil olan ve sizi üzen birinin geri kalan yaşamınızı mahvetmesine izin vermemelisiniz, hayatınızı çöpe atmamalısınız. Yaşadığımız iyi olaylara sevinerek, kötü olaylardan ise ders çıkararak yolumuza tam gaz devam etmeliyiz. Hayat bir maraton ve sen çabaladığın kadar bu yarışın içinde kalacaksın.