Mağlup

1K 41 34
                                    

Daha ilk vazifeden askerleri peşine takmayı başarmıştı. Ne tarafa kaçacak, nereye saklanacaktı? Bu konuda da oldukça tecrübesizdi. Şehri az çok öğrenmişti de, gece vakti yön bulmak çok kolay olmuyordu. Önüne çıkan her köşeden döndü, can havliyle koştu. Ardındaki sesler azaldığında sakinleşmeye çalışıp etrafa bakındı. Eski bir binayı gözüne kestirmişti, yoluna devam etti.

Binanın kapısı çok kolay açıldı ama içerisi zifiri karanlıktı. Gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Üst kata giden bir merdiven vardı, hemen çıkmaya başladı. Basamaklar bittiğinde bir kapıyla karşılaştı. Bu kapının da kilitli olmamasını umup kolunu bastırdı. Kapı küçük bir tutukluk yapıp açıldı. İçeride cılız bir mum ışığı vardı. Bunu fark edince bir anlık duraksadı ama ardındaki tehlike daha büyük olduğu için ileri yürüdü ve kapıyı kapattı. Böyle bir yerde, gecenin bir vakti, insanı kör edecek azlıktaki mum ışığında kim kitap okurdu ki? Kapının açılma sesini duyunca haliyle arkasına doğru bakmıştı.

Bir kadındı, ayağa kalktığında gördüğü siluetinden anlamıştı. Üstelik bu siluet hiç de yabancı değildi. Bir tahmini vardı ama bütün kalbiyle bu tahminin yanlış olmasını diliyordu. Masadaki mumu aldığını gördü. Yaklaşıyordu. Biraz sonra hiçbir şüphesi kalmadı, karşısındaki tam da tahmin ettiği kişiydi. Sesi biraz korkulu çıktı.

''Kimsin sen? Sakın yerinden kıpırdama!''

''Korkma! Sana bir zarar vermeyeceğim.''

Yüzündeki peçeyi indirmemiş olmasına seviniyordu. Ayrıca bu peçe sesine de perde olmuştu. Kendini sesinden ele verebilirdi.

''Kim olduğunu söyle!''

''Kim olduğum mühim değil. Sadece birazcık burada kalayım, sonra hemen çıkıp gideceğim.''

Binanın dışından sesler geldi. İkisi de aynı anda pencere tarafına döndü. Askerlerin sesi yaklaşıyor, binanın etrafı sarılıyordu.

''Askerlerden mi kaçıyorsun sen?''

''Evet.'' dedi, lanet eder gibi. ''Buldular beni! Daha ilk vazifede işi elime yüzüme bulaştırdım.'' Kendine kızarak söyleniyordu.

''Sen... Onlardan mısın? Barış yanlılarından?''

''Bunun bir ehemmiyeti kalmadı.'' Pencereye doğru gidip dışarı baktı. ''Birazdan bir tutuklu olacağım.'' Pencereden uzaklaşıp bu kez etrafa bakındı. ''Buranın başka çıkışı var mı?'' Yokmuş gibi görünüyordu. ''Pencereler de yüksek!'' Sinirli bir tavırla ensesini kaşıdı.

''Soruma doğru düzgün cevap ver! Barış yanlılarından mısın?''

Telaşı bırakıp karşısındaki kadına baktı. İlk karşılaşmalarında küçük bir münakaşa yaşamışlardı. Zamanla o münakaşalar bir artıp bir azalmıştı. Son günlerdeki karşılaşmalarında ise bir durulma vardı. Kavga çıkmamış ama tatlı sözler de söylenmemişti. Hatta birbirlerini en son gördüklerinde hiç konuşmamışlardı. Onu bir daha ne vakit ve nerede göreceğini düşünüp dururken aklına hiç gelmeyecek bir vakitte ve yerde karşılaşmışlardı.

Bu şehre gelirken ordusuna ve o ordunun ideallerine bağlı bir askerdi. Başta elbette bir şeyleri iyi yönde değiştireceklerini sanıyordu. Aslında savaş hali deyip birkaç şeyi görmezden gelmeye de hazırdı. Ama zamanla her şeyi ne kadar da tozpembe gördüğünü anlamış oldu. Mensup olduğu ordu bu şehre acı ve yıkım getirmişti. Ve bunda dolaylı da olsa onun da parmağı vardı. Telafi etmek için bir şeyler yapmalıydı. Başka türlü içi huzur bulamaz, belki yaşayamazdı. Kendisi gibi düşünlere rastladı ve onlara katıldı.

''Konuşsana be adam!''

''Evet! Onlardanım!''

Hızlı düşünmeliydi, çok hızlı. Karşısındaki kadına bir kere daha gözleri değdiğinde beyninde bir ışık yandı. Elindeki mumu alıp masanın üzerine bıraktı. Bu ani hareketi onu korkutmuştu, geri gitti. Omuzlarından tutup ona doğru eğildi.

MumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin