2

795 6 0
                                    

   Ahh... Hava çok sıcak! Yola cıktığımdan beri mola vermedim. Hedefim ilçenin içerisini araştırmak ve belki bir umutla birini bulmak.Bu şekilde düşünüyorum.

   Acaba birileri yaşıyor mu benim gibi?

   Sonunda vardım ana caddeye, çok şükür. Ne uzun yolmuş, sıcak hava da cabası. Şuan çok iyi anlıyorum Adanalı'ları... En iyisi bir araç edinmek, ama aracı nereden bulabilirim ki? Hmm...

    Şuan baktığımda kaos var ve bir aracı sahibinden izin almadan kullanmak hırsızlık olacak ama bir araca ihtiyacım da var ve araçla hem az yorulurum hem de eşyalarımı depolayabileceğim bir yer olmuş olur. Hem hızlı olmalı hem de rahat bir binek olmalı ama nereden de bulabilirim?

  İlçe içi, tek bir yol üzerine kurulmuş ve arkasına da evler inşa edilmiş bir yer. Eğer bir ev bulursam kendime, daha çok sokak gezip insan arayabilirim. Bulduğum, işe yarar eşyaları da eve koyabilirim... Uzaktan da çarşı gözükmeye başlamıştı.

    Çok şükür çarşının içine girdim ve ilerliyorum ama hava o kadar kötü kokuyor ki. Havada yanık ve çürük kokusu var. Hıdırellez bayramında da az lastik yakmamıştık. O zaman da böyle kötü bir plasik kokusu vardı...

    Şimdi, araçtan daha önemli mesele, ev! Acaba bir eve izin almadan girsem, ya da ne bileyim gizlice girdiğimde birileri yaşıyorsa. Aslında sevinirim birilerinin yaşadığına ama açıklamasını da yapabileceğimi sanmıyorum. Ne de olsa eve zorla gireceğim. Bu etik bir hareket değil ama bir eve ihtiyacım var. Eğer bu ilçe içinde yaşayan birilerini bulmak istiyorsam, bunu yapmak zorundayım. Bunu yapacağım da.

   Çarşının içine baktığımda burası mahallemden çok daha kötü bir durumda! Her yerde toplu ölümler ve kazalar gerçekleşmiş. Arabaların bazıları uçmuş ve bazıları ters dönmüş, bazıları insanları ezmiş. Resmen kıyamet kopmuş. Bazı arabalar da yanmış ve hâlâ yanmakta olan araçlar var... Daha da kötüsü, nereye kafamı çevirsem, birileri ölmüş ve ezilmiş. Bundan öncesine bakarsak eğer... Ne zamanlardı, şu ilerideki çorbacıya ne gelirdik. Hele şu çiğköfteciye. Bir ara çiğköfte dükkanında çalışan adam o kadar kızarmıştı ki adama bulgurcu dayı demeye başlamıştık ama haksızlık etmemek gerek. Adam bir çiğköfte hazırlıyor, hele çift lavaşsa. Elime aldığımda resmen 1 kilo çiğköfte varmış gibiydi. O derece ağırdı. Güzel günlerdi... İnternet kafe de aynı şekilde... Okul çıkışlarında az gitmedik, az vakit öldürmedik. Şuan dostlarım dediğim insanlarla 1 saat daha oyun oynamak için neler vermezdim. Neyse, artık geçmişi düşünüp üzülmemem lazım. Zaten sabah, evde yediğim az zeytin peynirdi. Bir markete falan girsem hiç fena olmaz. En azından bir şeyler satın alırım. Acaba satın mı alsam yoksa çalsam mı? Şuan kafam çok karışık. Şuan dünyada benden başka kimse yok mu! Bir şeylere ihtiyacım var ama muhattabım yok, alırsam etik değil, hırsızlık, haneye tecavüz gibi durumlarla karşılaşmış olucam ama benden başka kimse de yaşamıyor ki. En iyisi içeri girdiğimde seslenmeliyim. Eğer cevap veren kimse yoksa direkt alırım.

Ahh! O olayda telefonumun ekranı kırılmıştı. Yeni bir telefona ihtiyacım da var şimdi... Yakınlarda da bir elektronik mağazası da yok. En azından gsm operatörlerin birinden yeni bir tane alsam fena olmaz - hani şu standlarda duranlardan-. Yani almalıyım. Sosyal medya durumunu bilmem gerek, internet akışında ne tür giriş çıkışlar olduğunu, küresel çapta ne durumda olduğumuzu... İnternet kafenin orada zaten bir gsm operatörü vardı. Oraya gitsem fena olmaz. Belki yaşayan da bulabilirim, bulamazsam zaten bir telefon almak için beni engelleyecek bir durumla karşılaşmış olmam. Çünkü ihtiyacım var..

   İlerde internet kafe gözüktü. Biraz daha hızlanmam gerek. Ahh! Eski zamanlar... Burada az serserilik yapmadık. Gördükçe canlanıyor anılar gözümde -gözde birkaç göz yaşı-.

Z Günü PV2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin