Bölüm 2 'DOĞUM GÜNÜ'

872 145 13
                                    

Karşımdaki gözlerden içime sızan boşluk sadece tepkisizliğime neden olmuştu. Kolumu o kadar sıkı kavramıştı ki şu an çeksem de bırakmayacağını biliyordum. Kaşlarımı çatıp hafif sola doğru başımı yatırdığımda o da aynı hareketi yapmıştı. Kapının kapanma sesini duymamızla ikimizde sınıfın çıkışına döndük.

‘’Ne saçmalıyorsun?’’ dedim kaşlarım çatıkken. O ise ince dudaklarının hafif yayılmasıyla karşılık vermeyi tercih etmişti. Burnuma gelen duman kokusu kapının altından sızıyordu. Kolumu daha fazla sıkarak beni pencereye doğru yürüttü. Boyu uzundu; ama aramızda fazla mesafe de yoktu. Gözlerimi kapatıp nefesimi dışarıya verdim.

‘’Bırak kolumu,’’ dedim bıkkınlıkla. ‘’Ne istiyorsun benden?’’ bu bağırışımla beraber sınıfın kapısı açıldı. İçeriye giren uzun boylu ve sarışındı. Göz göze geldiğimizde bana ifadesiz  bakarak kolumu sıkan çocuğa doğru ilerledi. O ilerlerken bende kolumu hafif sallayarak kurtarmaya çalışmıştım ama çabam karşısında daha fazla acıdan başka bir şey alamamıştım. Gözlerime nefreti yerleştirip bakışlarımı karşımdaki kahverengi gözlere yolladım. Ne yaptığını sanıyordu anlamıyordum. Üstelik yalnız da değildi.

‘’Murat, buradan çıkmamız lazım.’’ Dedi. Demek adı Murat’dı.

‘’Şu an derdin ne bilmiyorum, ama kolumu acıtıyorsun.’’ Farkında mıydı bilmiyordum ama gerçekten çok sıkmıştı.

Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladığında merakla kulaklarımı gelcek olan sese yoğunlaştırdım.

‘’Aşağıya in Kerem, oradan aşağıya inebileceği bir şeyler bul.’’ Son kelimeleri bana bakarken dökülmüştü dudaklarından. Kerem verilen komutlarla aşağıya sarktı. Geri çekilip bacağını attı. Bir süre sonra aşağıya inen bedeni kayboldu. Gözlerini gözlerimden bir saniye bile ayırmayan Murat kolumu hafifçe bıraktı. İşaret parmağıyla sırayı gösterdi. ‘’Otur.’’ Dedi.

Emir verecek kadar tanışmamıştık daha. Başımı 2 saniyeliğine yana sallayıp neden der gibi baktım. Kolumu tekrar kavrayıp beni sıraya yöneltti. Bu sessizliği ürperticiydi.

‘’Ne istiyorsun, bırak artık!’’ diye bağırdığımda beni zorla sıraya oturtmuştu. Kendimi sorguya çekiliyormuş gibi hissediyordum.

‘’2 sene,’’ dedi hafif sinirle. ‘’2 sene oldu Eyşan, hala farkında değilsin.,’’ Ne dediğini anlayamadığım için sinirli bakışlarımı ona gönderdim.

‘’Dediklerinden bir şey anlamıyorum. Yangını sen mi çıkardın? Beni öldürmek mi istiyorsun?’’ dedim sesimden merak akıyordu.

“Sana zarar verir miyim hiç?” dedi sakinlikle. “Beni tanımadın mı gerçekten?”

Hafızamda bu simaya dair bir yansıma bulamadım ama onda bir tanıdıklık vardı. Aşağıdan gelen Kerem’in sesiyle önümden kalktı ve pencereye birkaç adım attı. Bende ayağa kalktım yanına gidiyordum ki birden arkasını döndü.

“Ben atlayacağım.” dedi kollarını omuzlarıma koyarken ne olduğunu anlamadan bana doğru eğildi. “Merdiven var. Oradan atla tamam mı?”

“Tamam.” Dedim. Bu ifade şimdi biraz hafızamda yer aramaya başladı. Sanki aklımın bir köşesinde kendini kilitleyen bu ifade gittikçe tanıdık geliyordu. 

O aşağıya atlarken ben arkasından öylece baktım. Ne olduğunu anlamadan pencerenin önüne bir merdiven dayatıldı ve ben alevlerin burnuma gelen dumanıyla bir bacağımı dışarıya attım. Yavaşça merdiven indikten sonra arkamda duran Murat’a sinirli bakışlarımı attım. Hızlı adımlarla okulun ön tarafına ilerlemeye başladım. Omzumun üzerinden arkama baktığımda bana güldüğünü gördüm.

Hızla okulun önüne geldiğimde beni görmeleriyle rahatlamış görünüyorlardı. Birkaç kişi başımda toplanmıştı ama sonra iyi olduğumu söyleyince gitmişlerdi. Şu anda yavaş adımlarla eve yürüyordum. Ne kadar saçma bir gün geçirdiğimi düşünürken aklıma şu doğum günü meselesi geldi. Adımlarımı daha da hızlandırmaya karar verdiğim sırada telefonum çaldı.

“Efendim?”

“Eyşan, seni çok merak ettim,” dedi sıcak sesiyle.

“Özledim.” Diyebildim sadece ağzımdan bu kelime çıkabilmişti.

“Tamam, şu doğum günü meselesini abin anlattıda,” sözünü kesitim “Abimi mi aradın Ömür?” diye kızdım.

“Sen cevap vermeyince ne yapacağımı şaşırdım.” Ses tonundan şu anda kızacağımdan korktuğu belliydi. Adımlarımı aklıma gelen doğum günü sebebiyle hızlandırmaya başladım.

“Tamam önemli değil,” diyerek yumuşak bir ortam yarattım. “Hem artık doğum günü partisine de davet etmemi bekleme; geliyorsun.” Ömür’ün gülümsediğini hissedebilmiştim. Benimde yüzümde isteksiz bir gülümseme oluşmuştu. Ömür benim eski olmasa da yakın arkadaşımdı. Dostum diyebileceğim kadar yakındık.

“Geliyorum,” telefonu gülümseyerek kapattığımda çoktan evin bahçesine gelebilmiştim. Yengemin evde olduğunu anlamam için tek bir sebep yeterliydi; yine telaş yapıyordu ve sesi evin içindeydi.

“Ben geldim,” diyerek girdim içeriye; yüzümdeki gülümsemeyi düşürmemeye çalışıyordum.

“Hoş geldin canım, hazırlan çıkalım.”

Odama girdiğimde hemen üzerimdekilerden kurtulabilmiştim. Aklımdaki bazı soruları şimdilik yanıtlayamıyordum. Onları geceye bırakarak üzerime siyah düz bir elbise giydim, altına da mat pudra babetlerimi giymeyi düşünüyordum. Saçlarımı da salaş ördükten sonra elime geçen bileklikleri bileğime geçirmeye başladım; bağlamak uzun sürüyordu.

Çanta kullanmadığım için telefonumu yengeme verecektim. Ki zaten beni merak edebilecek tüm herkes partiye geliyordu. Odamda bir tur döndükten sonra pencereleri açtım, ben gelene kadar oda havalanmalıydı. Yine içimdeki tüm umutsuzlukları bir köşeye atıp en sahtesinden gülümsedim. Salonda herkesin hazırda beni beklediğini bilmiyordum, aşağıya indiğimde şaşırmıştım. Yengem hafif dalgalı sarı saçlarıyla uyan bir elbise giymişti, saçlarını da dağınık toplamıştı.

“Kıskandırıyorsun,” dedim gülerek. Yavaşça yanıma yaklaştı “Aynaya bakmıyor musun Eyşan?” gözlerini hafif büyütmüştü.

“Hadi ordan sen de yenge. Mustafa nerede?” diyerek soru yönelttim ki minik ayak seslerinden küçük yeğenimin geldiğini anlamıştım. Hayatta en sevdiklerimden.

Çok yakışıklı olmuştu.

Partinin düzenlendiği yere geldiğimizde herkes birbirini unutmuş gibi eğleniyorlardı. Bizde Ömür’le masada somurtuyorduk. Hafifçe yanıma yaklaşarak “İyi misin?” dedi. Başımı salladım.

“Sadece biraz başım ağrıyor,” eğer yangından bahsetseydim herhalde kıyameti koparacaktı.

“Anladım, yalnız bir şey soracağım,” dedi daha da yaklaşarak. “Şu karşı masada ki yakışıklı kim?” Yine birini gözüne kestirmiştir diyerek gözlerimi devirdim. Karşı yöne bakınca görebileceğim en son kişiyi görmüştüm. Gülümsüyordu. 

BELİRSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin