64 7 1
                                    

bölüm şarkısı,
lana del rey - old money.
bu şarkıyı hikâyeye o kadar uyuyor ki. şarkıyı çevirisiyle beraber dinlerseniz hak vereceksiniz. açıkçası daha önce 5-6 kurguya başladım. ama hiçbiri içime sinmedi. okunacağını umduğumdan değil, daha çok içimden geldiği için yazıyorum. buradaki karakterlerin hepsinin kendine özgü sorunları var. yine de hiçbiri birbirine destek çıkmaktan vazgeçmiyor. buradaki karakterle dikkat çekmek istedim çünkü gerçekte de bunları yaşayan insanlar var. bunu vurguladım. tüm karakterleri yaşadım, yaşattım.
-özgü.

esen'den.
uyandığımda üstümdeki yorganı kaldırmak çok zor olmuştu benim için. manik dönemimin son günlerinde olduğumu çok iyi hissediyordum. ozan da, "esen, uyansana kızım yaa," diye odaya girdiğinde boğulmak üzere olduğum için yorganı üstümden attım. "annem işe gitti mi?" ozan beni onaylarcasına başını salladığında yataktan kalktım. kahvaltı hazırlamadan ocağa çayı koydum. ozan da kahvaltılıkları çıkarttı. "yumurtaları versene."
yumurtaları uzatıp mutfak masasına oturdu. yemek hazır olunca rutin kahvaltımızı yaptık. salona geçerken, "bugün psikiyatri randevum var." ozan bir şey olduğunu anlamış gibi konuştu.
"gidecek misin peki?"
"hayır."
yüz ifadesinden rahatsız olduğunu anlayabiliyordum. planlı, düzenli biriydi. ozan, biz ikimiz 6 yaşındayken ailesiyle beraber bizim binada oturuyorlardı. o zamandan beri tanışıyorduk. babası annesine ve ona şiddet uygulamaya başladığında problemleri başladı. sadece sekiz yaşındayken babası gözlerinin önünde annesini, sonra da kendisini vurdu. ozan yetiştirme yurduna alındı. hâliyle uzun süre mahallemizin parkında tek başıma oynamak zorunda kaldım. sonra oynamayı bıraktım. bu sene yetiştirme yurdundan çıktığında annemle, bizimle yaşaması için ısrar ettik. annem de çok severdi ozan'ı. oğlundan farkı yoktu. benim için de kardeşten farkı yoktu.
"giyinip çıkacağım ben, akşam mekânda oluruz, değil mi?"
"oluruz."
odama gidince üzerimi değiştirip, çantamı aldım. proje ödevi almıştım. hoca da birer klasik okumamızı istemişti. kütüphaneye gitmem gerekiyordu. odamdan çıkarken ozan'a göz kırptım. iki saniye gibi bir süre bana bakıp elindeki telefona geri döndü. ben de onu çok rahatsız etmeden evden çıktım.

okula vardığımda hiç kütüphaneye gitmediğim için nerede olduğunu öğrenmem gerekti. öğretmenler odasının solundaki 'kütüphane' yazısını görünce gülümsedim. içerisi çok sessizdi. çok kişide yoktu gerçi. bu kadar kitap arasından klasikleri bulamayacağımdan nöbetçi öğrencinin masasına gittim. adını bilmediğim kız kafasını telefondan kaldırmadı. hafifçe öksürdüğümde bakışları beni buldu.
"efendim?"
"klasiklerin yerini bulmaya çalışıyorum. yardım eder misin?"
telefonunu masaya bırakıp ayağa kalktığında, raflardan birine ilerledi. ben de onu takip ettim. klasikler buradaydı.
"teşekkür ederim."
"rica ederim," deyip yanımdan ayrıldığında ben de kitaplara göz gezdirmeye başladım. ilk defa klasik okuyacağım için hangisinden başlamam gerek bilmiyordum. gözüme düzgün gelen bir tanesini aldım. adı gözüme çarptı 'vadideki zambak' kitabı elime alıp, tamamı boş olan masalardan birine yöneldim. yaklaşık beş dakika sonra karşımdaki sandalye çekildi ve küt, kızıl saçlı, ela gözlü kız karşıma oturdu. elindeki 4-5 tane kalın kitabı masaya koydu. hala ona baktığımı anlamış olmalıydı.
"bir sorun mu var?"etrafıma bakarak, "bana mı dedin?" laf yemeye alışık değildim. garipsemiştim. "diyebileceğim başka biri var mı?" haklıydı. diyebileceği başka biri varmış gibi aptalca bir soru sormuştum. yine de bunu söylemektense ilk sorusuna cevap vermeyi tercih ettim. "sorun yok." o da kitaplarından biriyle ilgilenirken elimdeki kitaba baktım. sanırım burada okuyamayacaktım. kitabı ödünç almak için nöbetçi öğrencinin yanına gittim. halledip okuldan çıktığımda, saat akşam 7'ydi. yapacak işimin olmadığını fark ettiğim için ozan'ı aradım.
"çıktın mı okuldan?"
"çıktım, çıktım. bir şeyler yapar mıyız?"
"bana uyar da birkaç arkadaşım da gelecek ama."
"tamam o zaman ben direk mekâna geçiyorum. siz de gelirsiniz."
"tamamdır."
telefonu kapatınca okulun yakınındaki taksi durağına yürüdüm. ozan'ın arkadaşlarını tanımıyordum ama sorun değildi. ben kenarda kafa dağıtırdım. taksiye bindiğimde adresi söyledim.

sonunda hep canın yanar, isyan et isyan edebildiğin kadar. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin