1

316 19 27
                                    

Bölüm müziği:
(Prisoner)
.

Umarım severek okursunuz. İyı okumalaar ♡

***
(2018 - 27 Nisan )

Yaşamın ölümün zıttı olduğu iddia edilirdi. Aynı şekilde beyaz siyahın, aydınlık karanlığın karşıtıydı ellerimize tutuşturulan sözlüklerde. Bir istisnası olduğu söylenmemiş, bu bilgilerin kesinlik içerdiği net bir şekilde belirtilmişti. Değiştirilemez, aksi iddia edilemezdi. Söylenilen ve öğretilen buydu. Fakat hayat kesinlikleri sevmezdi. Bilinmezlik, en sevdiği çocuklarından biriydi. Bilinmezliğin bulanık suyunda yüzmek, kesinliğin berrak suyunda, belirli ve görünür bir yolda yüzmekten daha cazip, macera dolu ve eğlenceliydi. Hayat, yazdığı kitapta hiç bir kesinliğe yer vermese de, insanlar kendi çapında bir şeyleri netleştirmeye eğilimliydi. Hayatın macera arayışına kıyasla insanlar sükuneti severdi. Hayat çılgındı, insanlar ise fazla sadeydi. Fakat bu da kesin değildi ya işte. Her zaman olduğu gibi bir kaç istisnası, genele uymayan, farklı olanı vardı.

Yaşamın ölümün zıttı olduğu iddia edilirdi. Hayat, kesinlikleri bozmayı, istisnalar yaratmayı severdi. Bir yer çizdi yazdığı kitaba. Öyle bir yer çizdi ki, ölüm yaşamla, aydınlık karanlıkla, beyaz siyahla karıştı. Eş anlamlı oldular birden bire. Yaşam ölüme eş, Beyaz siyaha ebe, aydınlık karanlığa gebe oldu. Öyle bir yer çizdi ki hayat bu kalın kitaba, melekler cehenneme atılmış, şeytanlar kendi cennetini yaratmıştı. Sayfa bitene, bu yer korkunç bir cehenneme dönüşene kadar çizdi. Ardından yazdı. Meleklerin nedensiz yere çektiği acıları, dökülen göz yaşlarını, atılan çığlıkları ve kaybolan ruhları yazdı. Ölümü yazdı. Yaşamı yazdı. Sonra geri çekilip bir baktı nefeslerle işlenmiş kağıtlarına. Yazmayı unuttuğu şeyler geldi aklına. Mutluluğu. sevgiyi, arkadaşlığı, aşkı, güveni, kahkahaları yazmayı unuttu çizdiği bu mekanın içindeki meleklerin kitabına. Ne acıdır ki yer kalmamıştı koca kitapta. Ne yazıktır ki acılardan yer kalmadı mutluluğa.

Bazıları vardı ki yırttı kendi kitabını, bazıları vardı ki kendi elleriyle yaktı sayfalarını. Sonunu bildikleri bir kitabı okumak anlamsızdı onlar için fakat bazıları vardı ki okudu son sayfalarını, çaresizce umdu yazılan sonu değiştirebileceğini, değiştiremese de en azından mutluluğa dair bir iki kelime görebileceğini. 

Ne mutludur ki aynı kelebeklerin ki gibi kısaydı meleklerin kitabı. Hayat, acımasız bir yazardı. Kelebekler de aynı bu dört duvar arasındaki melekler gibi iki günlük ömrünü çırpınarak, acıyla ve korkuyla geçirirdi. Çünkü hayat masumlara çektirmeyi severdi.  Bu da onun adaletsizliği, acımasızlığı ve çirkinliğiydi. 

Meleklerin kitabı kısaydı. Ama dediğim gibi, hayat kesinlikleri sevmezdi. Yine bir istisna yarattı bu koca istisnalar yuvasında. Ölümün yaşama, gecenin gündüze karıştığı bu yerde yavaş yavaş şeytana dönüşen bir meleğin kitabını yazdı. Yazması eğlenceli olsa gerek, kısa tutmaya içi el vermemişti belli ki. Yazdıkça kararan sayfayı, her bir mürekkep darbesiyle daha çok parçalanan, parçalandıkça kana bulanan kağıdı görmezden geldi. Durması gereken yeri çoktan kaçırmıştı sanki fakat umursamadı. Bitiş çizgisini geçse de koşmaya devam eden bir koşucu misali yaşayan birinin kitabını yazdı. 

Ölüm, şarabını ikram ettiğinde kadehi tereddütsüz bir şekilde avuçları arasına alarak acı ve zehirli şarabı boğazından aşağı göndermesine rağmen nefes almaya devam eden birileri vardı bu cehennemde. Ölüm bile şaşırdı özene bezene hazırladığı bu şarabın ona etki etmemesine, döküldüğünde onlarca sayfayı yakabilecek kadar zehirli olan bu şarabın sıradan bir çocuğun kitabını yakmaya yetmemesine. Ardından bir çok kez uğradı ölüm. Her uğradığında şarabını biraz daha zehirliyor, onu daha acı kılıyordu. Ne gariptir ki çocuk her seferinde acılığını umursamadan içmişti bu şarabı. O, ölümü bir kez değil, birden çok kez tatmıştı. 

Experiment | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin