Bölüm müziği
(Ruelle x Shadowhunters - This is the hunt)Umarım severek okursunuz <3
(2018 - 27 Nisan)
Güzellik. Neydi güzellik? Net bir tanıma sahip miydi? Kime güzel denirdi? Herkesin onayladığı bir örneği var mıydı?
Küçük bir suratta iri dudaklar mıydı yoksa küçük dudaklar da güzellik tanımının içinde miydi? Keskin hatlara sahip zayıf bir surat mı demekti? Yuvarlak şekilli şişman yüzlere güzel denemez miydi? Büyük gözler mi güzeldi yoksa küçük gözler mi? Hangi saç rengi ve şekli tam olarak güzellik tanımı altındaydı? Neydi güzellik? Hissedilebilir, kokusu alınabilir, dokunulabilir miydi? Yoksa sadece görmekten mi ibaretti?
Bir tanımı varsa eğer kim yazmıştı o yalan tanımı kendi aciz gözlerinden? Zayıflık yazdı ise eğer bu tanıma, göremez miydi başka birinin gözleri şişmanı güzel?
Neydi güzellik? Kim yazmıştı kitabını? Kim kime ilk ne zaman güzel demiş, neye dayanarak demişti? Onca et ve kemiğin altındaki şanlı ruhunu mu övmüştü yoksa etine ve kemiğine mi gitmişti bu iltifat?
Kleopatra vardı güzelliğinden söz ettirerek tarihi sallayan. Fakat gerçekten güzel miydi o kadar? Zayıf bir suratı, küçük bir burnu, sarı saçları, yeşil gözleri mi vardı? Yoksa büyük ve etli suratına, kaba burnuna, kömür karası saçları ve kahve gözlerine mi güzel demiş, yeri göğü sallamışlardı. Ya da övdükleri şey saçları, kilosu, gözleri ve burnu değil de kalbi miydi şevhetle atan? Kişiliği olabilir miydi kendisinden güzel olarak bahsettiren?
Neydi güzellik?
Neden şimdi bunları düşünüyordu ki genç oğlan? Nedensizce aklına hücum eden bu sorular nereden ve ne zaman dolmuştu yorgun zihnine? Zümrüt irislerinden içeri sızarak zihninin ücra köşelerine girmeyi başaran kişi mi koymuştu bu soruları buraya?
Küçük bir kız çocuğunun onu içine ittiği yangından kurtulmak adına kızın odasını terk ederek kendi odasına ilerleyeceği sırada gözleri yine kapıların üstündeki uzun sayılarda gezinirken bir bir sayı dizisinin ona tanıdık gelmesi ile adımlarını durdurmuş, yavaşça odanın penceresinin önüne doğru adımlamıştı. "4522912" Kapının üstünde yazan sayıları içine kaçar gibi mırıldandığında sanki nefesleri hızlanmış kalbi bir yarışa çıkmış gibi delicesine atmaya başlamıştı. Büyük pencereden içeriyi inceledi bir süre. Diğer pencerelerden gördüğü odaların aksine bu odanın duvarları simsiyah içinde bulunan yatak, dolap ve masa ise beyazdı. Diğer odalardan daha büyük duruyordu. İçinde yüzlerce kitap barındıran metal kitaplık ise bu odayı diğerlerinden ayıran yegane şey gibiydi. Diğer tüm odalar yalnızca uyumalık küçük birer zindandı sanki. Hepsi bir yatak dolap ve tuvaletten ibaretken bu oda gerçekten içinde kalınabilir tek oda gibi duruyordu. Sanki diğer tüm denekler misafir, burada kalan kişi ise ev sahibiydi.
Siyah duvara yaslı metal yatak üstünde oturmuş elinde kitap tutandı zihnine tüm bu soruları usulca bırakan. "Neydi güzellik?" diye bir soru yöneltti içinden kendisine zümrüt gözlü. Cevabını ise şuan bir pencerenin ardından net bir şekilde görüyordu. Oradaydı güzelliğin tam tanımı. Bir pencere ardında, bir kaç metre uzağındaydı. Dokunulabilir, duyulabilir, hissedilebilir bir şekilde öylece oturuyordu siyah zindanının içerisinde. Elma kırmızısı dudaklarını usulca oynatıyor belki bir iki mırıltı sunuyordu metal eşyalara, siyah duvarlara. O an lanet etti zümrüt gözlü bu ses geçirmeyen duvarlara. Kulaklarından içeri sızan yine kendi yakarışlarıydı karşısındaki kömür saçlı oğlanın tek bir mırıltısını duymak için yalvaran.
Dalgalı siyah saçları kulaklarına doğru uzanıyor bembeyaz leke değmemiş yüzü birer heykel misali pürüzsüz ve parlak duruyordu. Nasıl bir yaradılıştır ki bu boncuk gözleri ve küçük dudaklarıyla bir ilahı andırıyor, tapılası bir varlık oluyordu yeşil gözlünün çivisi çıkmış zihninde. Önceden satmaya kalkışsa beş para etmez gözleri bir anda miyar dolarlara değer olmuştu böyle mükemmel bir sanat eserine baktıkları için.
