uno

17 1 0
                                    


 Metrodan kalabalığın inmesiyle beraber derin bir oh çekerek indim. Kapıda bekleyen şehrimin o güzel insanlarına sinirle baktım. Yahu, ortadan biz çıkıyoruz be! Kenarlarda beklemek bu kadar zor olmamalı. Zaten elimde tuttuğum telefonumun ekranını açtım. Havanın sıcaklığıyla beraber terleyen elim biricik telefonumun ekranını da ıslatmıştı. Merdivenlerden çıkarken saate baktım. Her zaman ki gibi erken gelmiştim ve Ankara'nın kuru sıcağında, Kızılay'ın tam ortasında biricik arkadaşlarımı bekleyecektim. 

 Karanfil sokaktaki banklardan birine oturup çantamdan suyumu çıkarttım. Sevgili sayın arkadaşlarımdan Utku'yu aradım. 

 ''Çolpan... 1 saat önceden hazırlanıp gidiyorsun, sonra bize laf ediyorsun. Kapat!'' deyip telefonu yüzüme kapattı. Daha hiçbir şey dememiştim ki. Oflayarak suyumu içtim. Suyumu çantama tekrar koyarken sigaram ve kibritimi çıkardım. Bu sıcakta sigara içmek deli işiydi gerçi. Ama yapacak başka bir şeyim yoktu. Zaten bozuk olan kulaklıklarımı çıkarıp çok sevdiğim şarkılarımı bile dinleyemezdim. 

 Sigaramı yakıp derin bir nefes çektim. Tam üflerken kibritimi banka bıraktım. Sağ tarafımda Ankara'nın kültürünü yansıtan 15'lik delikanlılar hoparlörlerinden çıkan, telif haklarına tabii olmayan altyapı üstüne o an uydurdukları şiirlerini tükürüyorlardı. Gülümsedim. O sırada etrafımı müthiş bir koku sardı. Gözlerim kapalı olsa, kendimi Fransa'da bir parfümcü dükkanında sanabilirdim. Kokunun geldiği yöne doğru kafamı çevirdim. Büyük ihtimalle orada olan kozmetik mağazasından geliyordu. Ay, yok canım. Kaç metre uzağımda ki dükkandan bu kadar yoğun bir koku gelmesi imkansız. Sigaramdan bir nefes daha alıp yere fırlattım. Ayakkabımın topuğuyla izmariti ezip kokuyu takip etmeye başladım.

 Deli miyim yoksa? 18'ime girerken delirmeye mi başladım? Bayıltıcı sıcağın altında bir gölge gibi, boğuk bir kokunun peşine düştüm ivedilikle. Kokunun sahibini anlamaya çalışıyordum. Önümde bir genç grubu, onun önünde ise 20'lerinde olduğunu düşündüğüm rahat giyimli bir çocuk vardı. Genç grubundan geldiğini düşündüğüm için onları hızla geçip önlerine düştüm. Koymuştum aklıma, soracaktım kokunun sahibini. Fakat genç grubu geçince koku iyice yoğunlaştı. Böylesine güzel bir kokuyu teniyle buluşturacağını düşünmediğim genç, ki koku ondan geliyordu, solumuzda duran binalardan birine girdi. Hah, işte klasik! Bina arası barlardan birine girecek, muhtemelen oradaki kızlardan biriyle takılacak ve sonra... Ben bu saçma düşüncelere dalmışken çocuk binanın merdivenlerinden çıkmaya başlamıştı. O an gelen heyecan, panik ve şaşkınlıkla beraber arkasından koştum. 

 ''Dur, dur!'' 

 Ne? Niye çocuğa seslendim ki... Hatta neden sapık gibi takip ettim? 

 ''Bana mı seslendin?'' merdivenin tepesinden bana baktı. 

 ''Aa... Evet.'' korkuluklara yaslanıp kafamı sola eğdim. Gözlerini açıp kafasını öne doğru hareket ettirdi. 

 ''Ee? Bir şey mi oldu? Yoksa yardıma falan mı ihtiyacın var?'' diyerek aşağı doğru bir kaç basamak indi. O sırada yukarıdaki barlardan birinden son sesle ''Vega-Ankara'' çalmaya başladı. 

 ''Yok, yok yardıma ihtiyacım da yok ama... Ay, çok garipseyeceksin. Söylemesem mi?'' kıkırdadım. Bana deliymişim gibi baktı ama o da güldü. Kahverengi gözleri parladı. Hafif bronzlaşmış teninde duran siyah saatine baktı. 

 ''Söylemeyeceksin sanırım ama burada durdukça işe geç kalıyorum. İstersen yukarı gel, biraz otur. Söylemesen de zaman geçirmiş olursun.'' arkasını döndü ve yukarı çıktı. Barlardan birinin kapısını açınca Vega şarkısının sesi iyice yükseldi. 

Kokunun İzi #YazHikayeleri2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin