YA GERİDE KALANLAR

27 25 6
                                    

                                Sende gidersen kim kalır ?

Zannedersin ki onlar geride kaldılar ve yaşamaya devam ederler.
                                        Ama öyle değil .

                 Seni içten sevenler ölür diğerleri yas tutar !

                                                 *****

   Gitmeyecekti onlarla buluşmaya , gidemezdi ki zaten . Utanıyordu annesinden , annesinin yaptıklarından . Oturdukları yer küçük bir mahalle olduğu için herkes anlatılanlara kendi akıllarından farklı şeyler  ekleyip anlatıyordu . Dünden bu yana kim bilir kaç kişi duymuştur olanları . Ağızları torba değil ki büzesin , o onun ağzından duyduğunu süsleyerek başkasına ,  o da başkasının ağzından duyduğunu başkasına farklı şekillerde anlatmıştır . İki omzunda takılı olan çantasının sağ kolunda takılı olan tarafını çıkardı  . Çantasının en küçük gözünden  çok hoş bir mavisi olan kulaklığını çıkardı . Telefonuna taktı ve HiraiZerdüş adlı sanatçıya ait Papatya şarkısını açıp dinleyerek yürümeye devam etti . Mavi renk ona o kadar çok yakışıyordu ki , sanki maviler olup gökyüzüne karışmak için doğmuştu . Arkadaşlarıyla buluşmaya gitmeyeceğine göre başka bir yere gitmesi gerekiyordu . Nereye gideceğini biraz düşündükten sonra kütüphaneye gitmeye karara verdi delikanlı . Ne zaman canı sıkılsa oraya giderdi . Kitaplar onun için bir sırı kimseye söylemeyen sırdaşlardı . Kafasındaki sorunu bir sürede olsa unutmak için başkahramanın yerine koyardı kendisini ve onun gibi olmaya çalışırdı Ali Arin . Biraz yürüdükten sonra gelmişti kütüphaneye  . Evet ,  sonunda huzurlu bir ortam bulmuştu kendine . Telefonundan önce müziği kapattı , sonra da kılıfın altında olan kütüphane üyelik kartını çıkardı . Telefonunu çantasına koydu ve ağır adımlarla merdivenlerden yukarı çıktı . Görevliye kartını gösterdi . Zaten görevli onu tanıyordu ama görevi gereği bakması gerekiyordu . Her tarafta “Sessiz olun!” yazıları vardı . Tam Ali Arin’ e uygun bir ortamdı burası . Okumak istediği kitabı kararlaştırmamıştı daha . Yavaş yavaş kitaplıklar arasında gezindi ve Yazar Rümeysa Kocabuğa Ceren’e ait Sabır Güneşi adlı kitabı eline aldı . Büyük bir ihtimalle kitabın konusu sabırlı olmaktı . Belki de şimdi bu kitap onun duygularına tercüman olacaktı . Birkaç adım attı , boş bir masa buldu . Önce çantasını çıkarıp masanın bir köşesine koydu . Sonra sandalyeye oturup kitabı okumaya  başladı . Kitabı her yönüyle çok beğenmişti . Bu anlatıma göre kitabın yazarı çok başarılı olmalıydı . Her zaman yaptığı gibi baş kahramanın yerine koydu kendini . Ortalama altmış sayfa okuduktan sonra yanına yirmili yaşlarda bir kadın geldi .
   “Beyefendi , izin verirseniz bu masaya oturabilir miyim ?”
   Ali Arin duraksadı bir an . Bu kadını görünce annesi geldi aklına . Çok benziyordu sanki bu kadın annesine . Cevap vermek istemiyordu ama vermek zorundaydı . Tam sözlerine başlayacakken yanında ayakta bekleyen kadın tekrar yineledi söylediklerini .
   “Beyefendi , size söylüyorum , lütfen oturabilir miyim ?”
   Kadının içinden kayadan daha sert bir ses çıkmıştı . Ali Arin korkarak cevap verdi .
   “Buyurun hanımefendi , oturabilirsiniz tabiî ki de .”
   Genç kız büyük bir ihtimalle üniversite öğrencisiydi çünkü çok kalın bir defterdeki yazıları bilgisayara geçiriyordu . Belki de tez yazıyordu . Kitabı altmış dördüncü sayfasında bırakan delikanlı ayağa kalktı ve kütüphane görevlisinin yanına gitti . Üyelik kartını görevliye verdi .
   “Merhaba , ben bu kitabı kayıt ettireceğim . Bu kitabı kayıt eder misiniz ?”
   “Kayıt ederim de Ali Arin Bey , sizin üzerinize kayıtlı bir kitap var  zaten .”
   Şaşkın bakışlarla görevlinin zeytin gözlerine baktı delikanlı . Aldığı tüm kitapları okuyunca teslim ederdi her zaman . Yoksa Ateş , Ali Arin’ in üzerine aldığı kitabı daha vermemiş miydi? Görevli tekrardan doğru bakıp bakmadığını kontrol etti .
   “Evet Ali Arin Bey sizin üzerinize ‘Macera Geçidi’ adlı bir kitap var . Bu kitabı vermezseniz veya ücretini ödemezseniz elinizdeki kitabı size kayıt edemem  .”
   Bu kitap Ateş’ in iki ay önce almış olduğu kitaptı . Eğdiği başını kaldırdı ve gökyüzü gözleri ile görevlinin zeytin gözlerine baktı .
   “Tamam hanımefendi , ben ücretini vereyim . Kaç lira ?”
   “Yirmi beş Türk Lirası Ali Arin Bey , ödemeyi kredi kartı ile mi yapacaksınız yoksa nakit mi ?”
   “Nakit olacak hanımefendi .”
   Cüzdanından çıkardığı otuz TL’ sının yirmi beş TL’ sini görevli hanımefendiye verdi .
   “Kusura bakmayın hanımefendi , biz o kitabı ailecek okuyoruz da kardeşim kaybetmiş olmalı . Çok özür dilerim . Şimdi bu kitabı kayıt edebilir misiniz ?”
   Görevli Ali Arin’ in söylediklerine gülümsedi ve kafasını olumlu şekilde salladı . Biliyordu çünkü onun kardeşinin olmadığını . Daha önce burada sıra beklerken arkadaşları ile konuştuğunda duymuştu delikanlının kardeşinin olmadığını . Beyaz bir yalan söylemek istemişti ama temiz yüreği buna engel olmuştu . Kitabın kaydını yaptırdı ve  kütüphaneden çıktı . Ateş’ e biraz kızgındı ama onun için her şeyi yapardı . Kaplumbağa adımlarla dışarıya çıktı . Tam merdivenlerden indiği anda kütüphanenin önünden bir simitçi geçiyordu . Simitçiyi durdurup bir tane simit aldı . Simitten az az bölüp yiyerek yürümeye başladı . Yürürken etrafında ne varsa her şeyi izliyordu . Evlerinin olduğu sokakta bir köpek ve yavrusu dolanıyordu . Onları görünce bir kez daha gözleri doldu Ali Arin’ in . Gülümsemek istedi ama olmadı . Kimse gözyaşlarının o masum damlalarını görmesin diye hemen boncuk gözlerini sildi . “İleride bir gün çocuğum olursa asla bırakmayacağım .” diyerek mırıldandı kendi kendine . Hayvan olmasına rağmen köpek bile bırakmıyordu evladım dediği canlıyı ama insanlar o kadar acımasız olmaya başlamışlar ki bırakıp gidiyorlar . İnsanların kanına işlemiş zorluklardan kaçmak , kolaya sığınmak . Bu düşüncelerle  bir süre daha yürüdü ve kendi kabuğuna geldi delikanlı . Kilidini çantasında aradı ama bulamadı . Evde unutmuş olmalıydı . Zile basmak istemiyordu çünkü üvey annesinin açacağını biliyordu . Elini kaplumbağa kadar yavaş bir biçimde zile götürüp zile bastı . Tam da tahmin ettiği gibi kapıyı üvey annesi açtı . Bir süre gözleri dolu dolu kadına baktı . Üvey annesi ona gülmüştü ama o gülemedi . Nasıl gülsün ki zaten içi paramparçayken , nasıl mutlu olmaya çalışsın ? Falan nerden bilsin ki filanın içini ? Kadın , Ali Arin gülmemesine rağmen gülümsemeye devam etti. İnat olsun diye mi gülüyordu yoksa gerçekten onu evladı olarak gördüğü  için mi gülüyordu ? Kadın da hak veriyordu az da olsa Ali Arin’ e . Çünkü annesini çok özlediğini biliyordu . Ama kendisi de sevdiği adam ile mutlu olmak istiyordu . Belki de tek suçu buydu .
   Şimdi öz annesi olsaydı boynuna sarılıp mis kokusunu içine çekecekti doyasıya . Ama yoktu işte . Bir insan çok sevdiği birini kaybedince içinde öyle dolmayacak boşluklar oluyor ki klavyedeki boşluk tuşunu görse ağlıyor kaybettiği kişinin vermiş olduğu hasret duygusuyla birlikte . Anlamıştı artık annesinin gerçekten gittiğini . Tüm yaşananlar her sahnesiyle gerçekti , hem de olduğundan daha fazla …
   Odasının kapısını yavaşça açtı delikanlı . Kapıyı açınca bir de ne görsün ? ADAY grubundaki arkadaşları oturmuş onun gökyüzü gözlerinin iç,ne bakıyorlardı . Sadece bir tanesi bakmıyordu ona , zeytin gözlü esmer Ateş . Herkes pür dikkat ona bakıyorken o neden bakmıyordu ? Yolunda gitmeyen ne vardı ? Bunu hiçbiri bilmiyordu .

Baharımda Aç Papatya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin