Sir Walter, iki kızı ve Mrs. Clay o akşam salona ilk gelenlerdi, Lady Dalrymple'ı beklemeleri gerektiğinden Sekizgen Salon'daki şöminelerden birinin yanına yerleştiler. Daha yerlerini yeni almışlardı ki kapı tekrar açıldı ve salona tek başına Yüzbaşı Wentworth girdi. Ona en yakın olan Anne'di, genç kız Yüzbaşı'ya doğru bir-iki adım atarak hemen onunla konuştu. Yüzbaşı, selam verip yanlarından geçmeye hazırlanıyordu ama Anne nazik bir tavırla, "Nasılsınız?" deyince ablasıyla babasının genç kızın arkasında duruyor olmalarının caydırıcılığına rağmen o da yolunu değiştirip Anne'in yanına gitti ve genç kadına, hatırını sorarak karşılık verdi. Diğerlerinin arkada kalmış olması Anne'in işini kolaylaştırmıştı, yüzlerindeki ifadeyi görmüyordu, bu sayede doğru bulduğu her şeyi yapabildi.Yüzbaşı ile konuşurken Anne, babasıyla Elisabeth'in fısıldaştıklarını duydu. Ne dediklerini anlayamadı ama ne hakkında konuştuklarını kestirebiliyordu, Yüzbaşı Wentworth'ün uzaktan selam vermesiyle babasının onu eski bir tanıdık olarak kabul edecek kadar sağduyulu davrandığını anladı, Elisabeth'in de hafifçe reverans yaptığını gözucuyla görebildi. Gecikmiş, zoraki ve nezaketsiz de olsa bu, hiç yoktan iyiydi, Anne'in morali biraz olsun düzeldi.
Bununla birlikte, Anne ile Yüzbaşı havadan, Bath'ten ve konserden söz ettikten sonra konuşacak konu bulmakta zorlanmaya başladılar, sonunda o kadar az konuşur oldular ki Anne, Yüzbaşı'nın her an gidebileceğini düşündü ama o gitmedi. Anne'in yanından ayrılmak için telaş eder gibi bir hali yoktu; tekrar canlanır gibi olup yüzünde hafif bir gülümseme, gözlerinde bir parıltıyla,
"Lyme'da geçirdiğimiz günden sonra sizi pek görmedim. Korkarım, yaşadığınız şok sizi sarsmıştır, o an soğukkanlılığınızı koruduğunuz için sonradan daha da çok sarsıldınız herhalde," dedi.
Anne sarsılmadığını söyledi.
"Korku dolu saatlerdi," dedi Yüzbaşı, "korkunç bir gündü!" diye ekledi ve hatırlamak hâlâ çok acı veriyormuş gibi eliyle gözlerini kapadı ama hemen ardından yine gülümser gibi oldu, "Ancak gün farklı bir yere vardı, o günün sonucunda hiç de korkunç denemeyecek şeyler oldu," dedi. "Siz, doktoru Benwick'in getirmesinin en doğru olacağını söylerken Louisa'nın iyileşmesini en çok isteyenin o olduğunu hiç düşünmemiştiniz herhalde."
"Kesinlikle düşünmemiştim. Ama öyle görünüyor ki –ben de öyle olmasını umuyorum– mutlu bir evlilik olacak. Her ikisi de ilkeli ve iyi huylu insanlar."
Yüzbaşı, Anne'in yüzüne tam olarak bakmadan, "Evet," diye onayladı," ama benzerlikleri orada bitiyor işte. Onların mutlu olmalarını tüm kalbimle diliyorum ve mutluluk şanslarını artıran her koşul için de çok seviniyorum. Evde çözmeleri gereken bir zorluk yok, evlenmelerine karşı çıkan, kapris yapan, geciktirmek isteyen kimse yok. Musgrove'lar kendilerine yakışır şekilde davranıyorlar, son derece onurlu ve sevecen yaklaşıyorlar, tek dertleri ana baba olarak kızlarının rahatını sağlayabilmek. Onların mutluluğunu desteklemek açısından bunlar çok önemli, hem belki de–"
Yüzbaşı sustu. Birdenbire bir şey anımsamış gibiydi ve bu anımsadığı şeyin Yüzbaşı'ya hissettirdikleri Anne'in yanaklarının kızarmasına, gözlerinin yere dikilmesine neden olmuştu. Neyse ki Yüzbaşı boğazını temizledikten sonra konuşmaya devam etti:
"Bir yönden farklı olduklarını, hem de çok farklı olduklarını düşündüğümü açıkça söyleyeyim, hem bu farklılık kafaca farklı olmalarından daha az önemli değil. Louisa Musgrove'un çok hoş ve tatlı bir kız olduğunu düşünüyorum, anlayışsız da sayılmaz ama Benwick'te bundan fazlası var. Benwick akıllı bir adam, okuyan bir adam; onun Louisa Musgrove'a bağlanmasına biraz şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Louisa'nın kendisini yeğlediğine inandığı için ona minnet duygusuyla bağlanmış olsa, genç kadını sevmeyi zamanla öğrenmiş olsa başka bir şey olurdu. Ama böyle olduğunu düşünmem için ortada hiçbir neden yok. Aksine, Benwick'in duygularının durup dururken alevlendiği anlaşılıyor, bu da beni şaşırtıyor. Onun gibi bir adam! O durumdaki bir adam! Yüreği sızlayan, yaralı, hani neredeyse kalbi kırık bir adam! Fanny Harville çok başka bir kadındı ve Benwick'in ona bağlılığı gerçek bir bağlılıktı. Bir erkek böyle bir kadına böylesine yürekten bağlandıktan sonra iflah olmaz! Olmamalıdır, olmaz da zaten!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkna
General FictionJane Austen'ın son romanı olan İkna, dokunaklı bir aşk hikâyesi üzerine kurulu. Romanın kahramanı güzel, hassas ve iyi yürekli Anne Elliot, kibirli, para ve mevki düşkünü Sir Walter'ın ortanca kızıdır; 19 yaşındayken nişanlandığı ve sevdiği genç don...