DUVAR

143 24 64
                                    

Yıl: 15421

Dünya ölüyordu.

Tatlı su uzun yıllar önce yok olmuş, arıtılmış deniz suları kullanılmaya başlanmıştı. Bırakın ormanları, tek bir ağacın bile ne olduğunu bilmeyen çocuklar vardı. Nefes almak artık düşünmeden yapılan, otomatik bir eylem değildi. Zira o kirli atmosferden ciğerlerinize çektiğiniz her soluk, boğazınızı bir bıçak gibi kesiyordu. Nüfus çok kalabalıktı ve yerküre artık bunu kaldıramıyordu. Zenginler çok zengindi, fakirler ise çok fakir. Kir, pislik, zehir, canlılara zararlı ne varsa, her yerdeydi.

Buna rağmen insan, hiç durmadan üremeye devam ediyordu.

Yıl: 15431

Birileri bir şey yapmalıydı.

Ama insanlar ya bunu umursamayacak kadar iyi yaşıyorlardı ya da hiçbir şey yapamayacak kadar acizlerdi. Hükûmet denen şey neredeyse etkisizdi. Eğitim, sağlık, insan hakları ve yaşamı yaşanır kılan diğer her şey yok olmuştu. Ne doğan bebeğin yaşaması için güvenli bir yer vardı, ne de ölen kişinin gömülmesi için huzurlu bir mezar.

Buna rağmen insan, hiç durmadan üremeye devam ediyordu.

Yıl: 15441

Bir karar alındı.

Yöneticiler buna tamam derken, akıllarına daha iyi bir fikir gelmiyordu. Halk hastalıktan, sefaletten, açlıktan ölüyordu. Ölürken dünyayı da öldürüyorlardı. Onca insan için yaşayacak yer kalmamıştı. Öyleyse artık 'onca insan' olmamalıydı. Dünya daha fazla ceset ya da daha fazla bebek kaldırmazdı.

Buna rağmen insan, hiç durmadan üremeye devam ediyordu.

Yıl: 15451

Karar uygulanmıştı.

Belki çok acımasızcaydı, insanlık dışıydı ancak tek yol buydu. Onca insanı öldürseler daha mı iyiydi yani? Öldürmek yerine, üremeyi engellemişlerdi işte. Yöntemleri kabul edilemez derecede vasat olabilirdi belki ama sonuçta, işe yaramıştı.

Dünyayı ikiye bölmüşlerdi. On yıl süren bir çalışma ile uçsuz bucaksız bir duvar inşa etmişlerdi. İnsanlığı ikiye bölmüşlerdi. Kadın ve erkek, daha fazla kontrolsüz üremeyi engellemek için sonsuza dek ayrılmıştı birbirinden. İnsanlar yurtlarından olmuştu. Aileler dağılmıştı. Çok, çok büyük bir göç yaşanmıştı dünyanın iki ucu arasında. Kadınlar batıya, erkekler doğuya...

Bununla birlikte insan, zamanla unuttu eşinin varlığını. Her zaman unuttuğu gibi başına gelen olayları...

Yıl: 15551

Amida, daha beş yaşında, hayatın en büyük gizemlerini çözmekten henüz çok uzak bir kızdı. Düz, upuzun, kumral saçları, kahverengi gözleri, esmer teni ve şen gülümsemesi ile çok tatlıydı. Annesi ile birlikte, Duvar'a yakın bir mahallede, küçük bir evde, mütevazı bir hayat yaşıyordu.

Amida o gün her zamanki gibi koşup oynamıştı sokakta. Şanlıydı çünkü her mahallede sadece bir tane olan ağaç, onların evinin önünde gölge yapıyordu. Akşam olup güneş batmaya başladığında annesi eve çağırdı onu. Amida her zamanki gibi eve yöneltmişken adımlarını, bir kuş gördü gökyüzünde.

Minicikti, belli ki yavruydu. Tüyleri yeni yeni çıkmıştı. Amida, daha önce fazla kuş görmemişti. Büyülenmiş gibi onun peşinden gitti.

Kuş doğuya doğru uçuyordu. Sanki küçük kızın ona olan ilgisini fark etmiş gibi onun etrafından ayrılmıyordu. Amida, tepesinde dönüp duran bu yaratık gibi uçabilmenin ne kadar hoş olabileceğini düşünürken, yolun sonuna kadar yürümüştü.

DUVARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin