3. Bölüm

58 7 2
                                    

Biz icabına kendimiz bakarız.

Rastgele bir taşı ayağımla vuruyorum. Sonra bir daha tekmeleyerek uzaklaştırıyorum. Bir daha ve bir daha.

Kafasına torba geçirilmiş 76 ve 14 ü her yıl olduğu gibi gözümüzün önünde değil de içeride öldüreceklermiş. Biz görmeden. Ne kadar çabalasamda tuhaf giysili adamlar ki artık onlara görevli diyeceğim, beni uzaklaştırdı. Nedenini bir türlü anlayamıyorum. Neden bu sene farklı oldu? Sebebi neydi? Belki de çoktan ölmüşlerdi. Onlara nedenini sorduğumda cevaplar “biz icabına bakarız.” Olmuştu. Ne alaka ki?

Anar vatandaşlarının görmediği yerde boş boş dolanıyorum. 76 ile sürekli girdiğim çukura gidiyorum. Biraz gözlerimi yumuyorum. Uyumak istiyorum fakat olmuyor. Ölmüşlerdi artık onlar ve hiçbirşey onları geri getirmeyecekti. Ama ağlamadım. Ağlamayacağımda. Gözlerimi tekrar yumuyorum. Bu sefer uyuyacağım.

--

Tuhaf hırıltılar duymamla gözlerimi açıyorum. Üstümde, çukuru kapatan kayanın üstünden sesler geliyor. Yavaşça kalkıyorum. Belki de bir hayvandır.

Genizden gelen hırıltılar sanki boğazında balgam varmışta atamıyormuş gibi geliyordu. Elime bir iki tane taş aldım ki duyduğum ses hemen eski yerime geçmeme neden oldu.

“İnsan yiyeceğim.” Ardından hırıltılı ve sanki boğuluyormuş gibi bir kahkaha. Üstte hafif yürüme gibi şeyler hissediyorum. Fakat bir tane gidiyor ve diğer ayağını sürüklüyor. Diğeriyle birden ileri adım atıp, diğer ayağını sürüklüyor. Aynı şey kayanın yanına kadar gidiyor. Eskiden anar büyüklerinin yaramazlık yaptıklarında çocuklara anlattıkları tuhaf zombi hikayeleri gibi. O hikayelere hiçbir zaman inanmadım. Küçükken de umursamıyordum zaten.

“bende istiyorum. Gözünü istiyorum.” Bu ses diğerinden farklıydı. İki kişiler miydi? Elimdeki taşı yana bıraktım. Onlar her neyse, görmek istemiyorum. Burada kalmam en iyisi.

“göz…evet. Benim bir gözüm yok. Birini yerim. Öbürünü de kendime takarım.” Ağzıma hafif asitik bir sıvı geldiğinde midemin kalktığını anladım. Sıvıyı tükürüp Sesin ne olduğunu çözmeye çalıştım. Yukarıdaki şeyler kesinlikle insandı. Ama sesleri erkek gibiydi. arada duraksayarak ve ağır ağır konuşuyorlardı. Hırıltılıydı. Sinir bozucu bir şekilde yavaş konuşuyorlardı. İşin tuhaf yanı buraya kimse gelmez ve insan yemek derken neyden bahsediyorlardı?

“aaaaah!” sesi hırıltılı olan bağırdığında yerimden resmen sıçradım. Toprağın üstüne bir şey düştüğünü hissettim. Ses duydum. Büyük ihtimalle bedeni düşmüştü.

“insan… insanlar. Siz insan mısınız? İnsan. Gözünüz nerede?” diğer hırıltılı ses konuşunca içimi merak kapladı. Onlardan biri daha mı geldi? Peki ya gelen bir anar vatandaşıysa?

“kapa çeneni!”

Sondaki ses kesinlikle normal bir insandan çıkmıştı. Hırıltılı ses çıkaran insanlar gözün nerede demişti. Bir insanın gözü vardır. Hırıltılı sesi olanlarda insan fakat bir tanesinin biri yok. Diye içimden geçirmeden edemedim.

“ben göz istiyorum. Bana gözünü vermek ister misin?”

“gel burada yeterince göz var.” Normal insanın konuşmasını anlayamıyorum. Nereyi gösteriyor? Yada nereden bahsediyor? Neden böyle konuşsun ki?

“göz”

“evet göz.”

Üstümde sürtünme sesleri duyunca hırıltılı sesi olan insanların, onlarada zombi demeye karar verdim. Yani zombilerin yürüdüğünü anladım. Sürtünme sesi uzaklaşınca motor gibi bir ses geldi.

“hadi binin şuraya!” bu ses uzaktan gelmişti.

“bir dakika!” bu seste hemen yukarıdan.

Ve ikisi de insan sesi.

“sence bu kayada ne var? Buradaki tek kaya bu. Sencede biraz tuhaf değil mi? Bu bölge hep toprak. Sadece küçük taşlar vardır burada.” demin konuşan adam konuşunca iyice yerime sindim. Görevli olabilir miydi? Gözü yok dediğine göre gözleri gözükmeyen biri. Eğer görevlilerse…Beni bulurlarsa ne yaparlar ki?

“bilmem.”

“bir kaldıralım.”

“saçmalık bu. Hadi gidelim!”

“ben kaldıracağım.”

Tartışmaya başladıklarında hemen arkamda bir yer kazmaya başladım. Bu böyle olmayınca hemen burayı kazarken ki kullandığımız küreklerden birini ileriye yürüyüp aldım. Hemen kazmaya başladım. Tartışmaları bittiğinde benim sığacağım kadar yer açılmıştı. İçine girip toprakları kendime çektim. Adamın buraya doğru yürüme seslerini duymamla hemen yanımda toprak olan yerden topraklar alıp yanımı kapatmaya çalıştım. Adam tam o sırada üstümde durdu. Kayayı itmeye başladığında sağımdan daha çok toprak alıp yanıma attım. Kafama gelecek kadar toprak koyduktan sonra yukarıda hafif bir açıklık kalmıştı. Tam o sırada kaya kalktı ve içeri ışık girdi. Hemen sağ tarafımdan bir avuç toprak alıp sağıma attım. Kaya biraz ilerideydi ve burası oradan gözükmüyordu.

“hey!”

“ne var?”

“şuraya bak! Burası gizli bir yer olmalı. Ya birisi varsa?”

Yanımdan toprak alıp örtmeye devam ettim. En sonunda yukarıdaki küçük boşluğa da toprak koyduktan sonra derin nefes alıp verdim.

“içeri girsene.”

İçeriye birisi hopladığında nefesimi tuttum. Etrafta bana yaklaşan ve uzaklaşan adım sesleri duydum. İçeriyi geziyordu. Bana yaklaşınca sessizce nefesimi verip yeniden aldım.

“burada hiç kimse yok. Galiba terk edilmiş. Ve çökmek üzere. Yerde toprak yığınları var. Saçılmış bir halde.”

“tamam. Biri varsa daha gelmesin, üstüne toprak at. Hadi başkan Anar’a götürelim şu iğrenç insanları.”

“tamam.”

İki kişi toprağın üzerine çıktı. Bir müddet sonra içeriye bir şeyler döküldüğünü hissettim. Toprakla dolduruyorlardı. 76 ve 14 ten geriye birlikte yapılan hiçbir şey kalmamıştı.

--

Gözlerimi açmamla derin bir nefes aldım. Kabus. Zombi  insanlar gözümü yiyorlardı. Ve ben bu küçücük yerde uyuyakaldım. Harika!

Üstümü kazmaya başladım. Kafamı aşağıya eğip yukarıyı ellerimle kazdım. Kafamı kaldırdığımda kazmıştım. Biraz daha kazmamla delik açıldı. Boşluğu kazarak çıkabileceğim derecede genişlettim. Dışarı çıktığımda akşam olduğunu fark ettim. Umarım saat 9’u geçmemiştir, olmadı çukurda kalırdım. Soluma baktığımda kayanın yana devrildiğini gördüm. Ah, yer tarafını toprakla doldurmuşlardı. Eve gitmek zorundaydım. Yırtıcı hayvanları düşünmek bile istemiyorum. Yerden birkaç taş alıp yürümeye başladım. Şehir yerine geldiğimde sokakta kimseciklerin olmadığını fark ettim. Saat 9’u geçmişti.

Gizlice sokağa çıktım. Yavaş adımlarla yürümeye başladım. Etrafta kimseyi görmüyorum ve rahatlıyorum. Biraz ileride bir motor sesi duyuyorum. Arabalar.

Sokağın ortasında saklanacak bir çalılık bile yok. Hemen bir eve koşturuyorum ki araba birden duruyor.

“hey dur!”

Arabadan birileri iniyor.

“bu saatte dışarıda ne işin var bakalım? Hadi başkan Anar’a götürelim şunu!”

Hemen kaçmaya başlıyorumki ayağıma bir şey isabet ediyor ve bilincimi kaybediyorum.

--

mutlu yıllar!

yeni bölüm seneye gelir :D kitabı kütüphanenizden kaldırmayın sakın :D espriyi yapmadan edemedim kusura bakmayın.

görüşmek üzere!

HAYATTA KALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin