BÖLÜM 3 DALGA ŞU AN DENİZDE ÜSTÜME GELİYOR

6 0 0
                                    

07/17/2020 14:00

...

  Nerede ise iki hafta geçmişti benim burada yaşamaya başlamam. Babam ise durmadan benimle bir bebekmişim gibi ilgileniyordu. Bu gün ise söz verdiği gibi balık tutmaya gitmiştik. Hava her zamanki gibi yakıcıydı. Üzerime ince ve yarım kollu bir gömlek( koyu kırmızı ve ferah bir kumaşı var.) altıma ise siyah normal bir şort giymiştim. Saçlarım her zamanki gibi açıktı. Saatlerce beklediğime rağmen asla gelmeyen balıklar sinirimi bozuyordu. Babam ise elinde olta ile oturduğu iskemlede öylece uyuyakalmıştı. Beyaz tenimin bu sıcak altında eridiğini hissederken biraz hareketlenen oltama bakıp heyecan ile gözlerimi açmıştım. Nasıl kullanıldığını bile yeni öğrendiğim olta hakkındaki bütün bilgilerim o anda resetlenmişti. Geriye çektiğim oltanın ipi benden bağımsız ilerlerken ağırlık ile geriye savrulmuş ve kocaman gözlerle oltanon ucunun saplandığını yere bakmak için ayaklanmıştım. Geriye döndüğümde gördüğüm manzara beni şaşırtmıştı.

Bir kadın ve bir adamın bana korku ile baktığına şahit olmuştum. Adamın kafasında olan oltanın demir ipini korku ile çekerken konuşmuştum. "Çok özür dilerim. Gerçekten." derken adam konuşmuştu. "Önemli değil. Hasan Bey'in kızı mısınız?" dediğinde şaşkınca bakmıştım. Demek tüm İstanbul babamı tanırdı. Adam esmer ve hafif sakallıydı. Uzun ve dağınık kahve saçları siyah gözleri vardı. Kız ise esmer bir tene ve düz açık kahve küt saçlara sahipti. Birbirleri ile akraba okdukları belli oluyordu.
"Evet, siz nereden tanırsınız babamı?" dediğimde uzun boylu kız gülüp yanıma gelirken elini uzatmıştı. "Biz Hukuk birosunda onun çalışanlarıyız. Ben Yaren." dediği sırada elimi uzatmıştım. "Ben de Elif. Bildiğimiz Elif." dediğimde yanındaki adam gülüp konuşmuştu.

"Biliyoruz biliyoruz, baban nerede ise hergün senden bahsederdi. Bu arada ben de Tuna." dediğinde gülüp elini sıkmıştım. Babam beni utandırmayı bilirdi ve yanaklarımdan yukarı doğru ilerleyen sıcaklık bunu daha da kanıtlar olmuştu. "Ne güzel karşılaşma. Keşke babam da uyanık olsa da bir sohbet etsek." dediğimde Tuna ufakça konuşmuştuk.
"Doğruyu söylemek gerekirse biz de babanızla sohbet edebilmem için ufak bir yöntem geliştirip onunla aynı yere gitmek için arabasının altına kırmızı tebeşir yerleştirmiştik. Onun çizdiği yerden de nereye geldiğini bulduk ama uyuyor işte adam." dediğinde kaşlarımı çatıp konuştum.
"İyide neden ki?" dediğim şey ile Yaren kahkaha attı. "Çünkü bir TV programına konukluk etmek için bir kişi seçilecek ve biz de bu kişinin bir avukatımız olması için çalışıyoruz. Tüm otoritemizi batıracak biri olmamalı. Ama otoritemizi kurtaracak kişiyr Sayın Babanız kıl oluyor." dediğinde başımı hafifçe sallamış ve babama bakmıştım. Ağzından salyalarınu akıtarak uyuyordu.

"Ne yapsak ki? Şöyle yapalım, artık ben de sizin şirketinizde bir avukat olarak babamla konuşsam olur mu?" dediğimde Yaren şaşkınca bana bakıp gülmüştü. "Yapar mısın gerçekten? Babanın anlattığı kadar tatlı biriymişsin. Bu arada bir Avukat olarak da şanını duydum. Eğer senin için sorun olmayacaksa biraz sohbet edebilir miyiz? Daha görmeden sana hayranlık beslemiştim ben." dediği sırada içimde büyüyen sevgi ile dudak büzüp gülümsemiştim.
"Lütfen, geçin. Bende çok sıkılmıştım zaten. Siz bekleyin hatta, ben bagajdan iki tane daha sandalye kapıp size getiririm.

...

Oldukça güzel geçen günümüzü akşam saatlerinde bitirmeye karar vermiştik. Babam eşyaları toplarken Tuna ona yardım etmiş, Yaren ise benim yanımda kalmaya karar vermişti. "Seni tanıdığım için çok mutluyum Elif. Aslında böyle bir babanın yanında şımarık bir kız olacağını düşünmüştüm ama çok tatlısın. Eminim çok iyi anlaşacağız." dediğinde gülüp konuşmuştum. "Sohbetiniz çok güzel gerçekten. Yarın öbürgün bir ara ben de işe başlayacağım zaten." zaten dediğimde gülümsemişti. "O zaman konuşuruz biz yine. Ben abimin yanına gideyim, geç oldu." derken gülüp el sallamıştım. O giderken arkasından bakmak yerine önümdeki köpük köpük denize bakmıştım.

Pembeleşmiş gökyüzünü süsleyen pembe bulutlara ve yavaş yavaş peyda olan sessizliğe bakıp iç çekmiştim. Güneş batarken denize düşen yansımasını ve durgun denizin onu bir ayna gibi göstermesini izlemiştim. İçimi kaplayan bir huzur vardı yavaş yavaş saçımı okşayan rüzgarla beraber. Türkiye daha ilk zamanlardan bana o kadar iyi gelmişti ki, tüy gibi hafif olan ben bir ay sonunda burada buhar olup havaya karışacağımı düşünüyordum. Eğer buhar olupta atmosferde başıboş bir ayyaş gibi dolaşırsan üşüyüpte yağmur olacağım bir anda ısınmak için geleceğimi ilk yeri merak ettim bir anda. Acaba ben ilk kimin yanına gitmek isterdim? Zamanla fikirlerim değişir miydi? Aşık olur muydum? Ya da aşık olduğum kişi beni ısıtacak kadar sever miydi?

Severdi Elif, kendi donmayı göze alıp sana tüm sıcaklığını verirdi. O zamanlar küçük kalbi buna alışmayan senin aklındaki yaşamadığın, duyup bilmediğin tüm soruları o cevapladı sana. 28 yaşında olmasına rağmen ufak olan Elif, buradan sana sesleniyorum. Aşık olmanın tam manasını bile bilmeyen bir aptalsın!

Saçlarımı tül perde gibi uçuran rüzgar yüzümü sıyırıyordu. Kendimi huzurun kollarına bırakmışken duyduğum kalın erkek sesi ile yerimde sıçramıştım.
"Elif." korktuğumu görünce kıkırdamıştı bu ses. Arkama dönünce bu kişinin Tuna olduğunu fark etmiştim. Yanıma gelirken konuşmuştu.
"Pardon, korkuttum sanırım." dediğinde güldüm. "Hayır, önemli değil. Dalmışım biraz o kadar." derken yanıma gelmiş ve bulutlara bakmıştı. Yakışıklıydı, yani harbiden yakışıklıydı, böyle bir bakan dönüp bir daha bakardı.

"Babanın ufak bir işi çıktı. Aslında seni arayacaktı ama üst üste tekrar aradılar. Yaren de babanın sekreteri olduğundan peşinden gitti. Seni eve bırakmak için ben de kaldım." dediğinde gülümsemiştim. "Biraz dursak. Hava çok güzel." dediğimde gülmüş ve başını sallamıştı. Aklımı kurcalayan çok soru vardı ve sormasam olmazdı.
"Tuna, babamın hayatı nasıl?" dediğimde bana dönüp dudaklarını birbirine bastırdı. "Dürüst olmamı ister misin?" dediğinde kaşlarımı çattım. "Evet, lütfen."
"Baban, yalnız ve üzgün. İkide bir annenden bahsediyor. Aile içi tüm anılarınızı biliyoruz. Senin yaptığın tüm aptallıkları. Sevimli aptallıkları yani..." dediğinde dolan gözlerimi denize kaydırdım. Babamın gülen yüzünün aslında yalnızlıkla kavrulduğunu biliyordum.

Onhn kalbinin nasıl boşlukta oldupunu ve sarılacak bir insana nasıl da büyük bir ihtiyaç beklediğini... Annemi ne kadar özlediğini ve nasıl da aşık olduğunu biliyordum. Hafifçe kıkırdadım titrek çıkan sesime karşı.
"Biliyorum aslında. Uzun zaman sonra buraya geldiğimde bana her sarıldığında resmen çenesi titriyordu adamın." dediğimde sesim titremişti ve ben dolan gözlerimin gözükmesinden korktuğumdan kafamı kaldıramıyordum. Tuna'nın kıkırtısını duydum.
"Babanın anlattığı kadar duygusal biriymişsin. Ama üzülme hiç, babana ilaç gibi geldin. Bak gerçekten, artık o kadar asabi değil senin sayende." dediğinde ona bakıp gülmüştüm.
"İyi ki tanıştık sizinle. Beni yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim." dediğimde gülmüştü.

"Bir şeyi test edebilir miyim?" dediğinde kaşlarımı çattım. "Neyi?" dedim. "Bak şu denizin şurası pembe akıyor. Retinalarında hasar olanlar ise bunu göremiyor. Eğer göremezsen bir hastaneye gidelim." dediğinde şaşkınca kaşlarımı çattım.
"Ciddi mi?" dediğimde Tuna hafifçe kafasını sallayıp aşağıya baktı. Eli ile bildiğimiz mavi olan bir yeri gösterip konuştu.
"Bak, şurası."
"Hani ya? Yalan mı söylüyorsunuz?"
"Yoo, bak işte orası."
"Hani?"
"Aaa elim kaydı." diyip beni denize atan Tuna'ya laf atmama bile gerek kalmadan buz gibi suyun içinde buldum kendimi. Suyun bedenimi büyük bir gerahlık ile kaplaması gibi gözlerimi yakan denizin suyu ile yüzeye çıkıp sinirle konuştum. Resmen saniyelik bir anda bağırmama bile fırsat vermemişti. Tuna kahkaha atıyordu bir de...

"Neye gülüyorsun sen? Komik mi?"
"Hoşgeldin şakası Elif. İşte şu an tam olarak hoşgeldin aramıza." dediği şey bir yana ayağıma deyen balıklar ile gıdıklanıp dudak büzerken söylenmiştim. "Tuna, balıklar ayağımı yiyor. Gel çıkar beni burdan." derken Tuna kahkaha atmıştı. "Gel çıkarayım seni." derken konuştum.

"Su altında yaşamayı bilmeyen telefonum gibi çıkmazlara gir İnşallah derdim ama beddua günah." derken yine kahkaha atmıştı.
"Demedin zaten hiç." 
"Su altında yaşam bulunsun da yüzmeyi bilme İnşallah demediğime şükret."
"Haklısın onu deseydin kötü olurdu."
"Peh, suya alerjin olsunda ne su iç ne de banyo yapabil derdima ama boşuna çenemi yormayacağım."
"Yorma o güzel çeneni. Ver elini."
"Elim uzanmıyor Tuna..."
"Bir metre vardır umarım boyun."
"152'yim ben bir kere."
"Çokmuş ya, deve misin kızım?" Tuna'nın eline uzanma çabalarıma karşı çıkan rüzgar ve dalgalanan denize korku ile bakmıştım.
"Dalga denizde şu an. Tuna dalga geliyor çeksene oğlum."

TÜRKLER'E SON MEKTUPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin