merhabalar, yanlışımı gördüyseniz eğer affola. ilk defa bir işe giriştim böyle hevesli, düşüncelerinizi yazabilirsiniz. görüşmek üzere.
küçüklüğüm, lilith ve lucifer ile geçmişti. babama karşı gelmekten geri durmayan erkek kardeşlerimden ötürü, babam onlara nazaran beni daha çok sever olmuştu. babama karşı her daim saygılı bir çocuktum çünkü küçücük yaşta cezalandırılmaya değil, cezalandırmak isteği ile gelmiştim cehenneme. kardeşlerime uyguladığı işkenceler sayesinde bazıları uslanmış bazıları ise devam etmişti ve babam onları öldürmüştü. kendisine karşı çıkan bir evladı asla istemiyordu.
babamın geçmişini, annemin Tanrı'ya karşı çıkması beni bir baba edasıyla gururlandırmıştı. iyi bir dinleyici olduğum gibi iyi sorular sormak da diğer işlerim gibi uzmanlık alanımdı ve babam bu yönümü fazlasıyla seviyordu.
kırmızı ve siyah renklerinin çoğunlukta olduğu bu ortam beni fazlasıyla hoşnut kılıyor, bıçaklarım sayesinde her gün buraya gelen aciz bedenlere işkenceler çektiriyordum. onların acıdan inlemesi, yalvarması daha da çok yapma hevesimi uyandırıyordu. babam olan lucifer, binlerce kardeşimin yanında en çok benim işkence yöntemimi seviyordu ve diğerlerinin beni kıskandırmasını sağlıyordu. her gün yüzü aşkın beden ellerimin altında "yalvarırım, yapma! yok et beni bir seferde lakin bunları yapma!" diye yok olmaya hazır hâle geliyorlardı.
babam diğer kardeşlerime yirmi beş yaşına bastığı gün cehennemde veyahut dünyada olabilecek her türlü meşgul edecek işi vermişti. ben heyecanla o günü beklediğimde yanına çağırıp, "taehyung, sana vereceğim bir iş yok. her zaman yaptığın gibi dünyadan gelmiş bedenlere işkence yapmaya devam edeceksin. ben senin seveceğin bir iş bulduğumda yeniden yanıma çağıracağım, merak etme."
gözlerim sinirden kırmızının en koyu tonuna bürünmüş, parmak uçlarımdan alev fırlatacak kadar sinirli bir biçimde odasından çıkmıştım. bugünki kurbanlarım benden fazlasıyla korkacak görünüyorlardı, eskisine nazaran daha fazla yalvarma duyacaktım.babama fazla belli etmesem de ruhum "sana vereceğim bir iş yok." cümlesi ile çalkalanıp duruyorken bana özel yapılmış işkence odama adımlarımı yönlendirmiştim. sırasıyla dizleri önünde çökmüş yüzlerce insan görmüştüm ve ah, dudaklarımın kıvrılmasına yetmişti bu görüntü. hiç gülmediğim için gülmek nedir bilmeyen bu kırmızı dudaklar, bu görüntünün verdiği haz ile her seferinde kıvrılıyordu. önümde duran bedenin başını elimle tutup kaldırmıştım. yaşlı gözleri ile bana adeta kendini sunuyordu.
"ne olur yapmayın, dünyada fazla günah işlemedim bile. lütfen bana acıyın." demişti. boşta kalan kolumu kaldırıp parmaklarımı şıklattığımda boşluk olan kırmızıyla süslenmiş olan havada kişinin günahları gözükmüştü. hırsızlık, adam öldürme, kadın kaçırma ve satma gibi bir sürü günah, en yüksek derecelerinden en alçaklarına kadar sıralıydı. 'fazla günah işlemedim.' demesinin ardından gelen bu liste, beni şaşırtmamıştı. beni şaşırtan durum, bana yalan söylemesiydi. lucifer'ın en sevdiği oğluna, bana, yalan söylemesiydi.
yüzüne en sertinden bir tokat atmış, "çarmıha doğru yol al," sinirden köpürüyordum, gözlerim hâlâ kırmızıydı. "geleceğim ve sadece onunla da yetinmeyeceksin, zavallı." demiştim. önümde doğrularak gösterdiğim yöne doğru gitmişti. gözyaşları yere düştüğünde çıkan ses kulaklarımı kirletiyordu, bu sese dayanamıyordum asla ve günahlarla dolu olan bu bedenlerin yapıp sonrasında ağlaması bana kendilerinden daha fazla iğrenmeme sebebiyet veriyordu. "ağlama! ağlarsan süren artar."
önüme yeni gelen diz üstünde durmuş yeni günahkar, ağlamıyordu. göz altları morlaşmıştı, dünyada uykusuzluk çektiği barizdi. elimle başını kaldırdığımda göz temasından çekinmiyor oluşu cesaretliliğinin göstergesiydi fakat bu cesaretin nereye kadar süreceğini kendisi bilmiyordu. elimi şıklattığımda gelen sıralı günahlar mı bu cesareti veriyordu yoksa ona? bir kaşını kaldırma hakkı mı sunuyordu bu günahlar ona?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lucifer's son. • tk.
Fiksi Penggemartaehyung'un bir görevi var; fazlalık olan insanları -günahkarları- öldürmek. dünyaya iniyor bu görevi için, her gün 100-150 tane böyle insan öldürmesi gerek.