3 ;

100 30 4
                                    

Temkinli adımlarla Namjoon'un yanına ulaştığımda gözlerim karşımdaki insanlardaydı. Diğerleri de hemen yanımızdaki yerlerini aldığında karşımızdaki insanlar ellerindeki sopaları kavradılar.

"Napacağız?" diye sordu Jeongguk.

"Aç olmalılar. Silla'nın kast sistemi yüzünden burada sürünüyorlar." dedi Jimin köylülerle aramıza girerken.

"Ne yani? Onlar aç diye elimizde hiçbir şey olmadan mı gideceğiz Baekje'ye?"

"Onlarla dalga geçtiğimizi düşünecekler." Namjoon'un sinirli sesi üzerine sessizlik oldu. Tam o sırada köylülerden biri elindeki sopayı, onlara arkasını dönmüş olan Jimin'e savurmaya kalktı.

Ani bir atakla Jimin'in üzerine atıldım ve kolunu yakalayıp kendime çektim. Kafası göğsüme düşerken sağ kolumu gelecek olan sopa darbesini engellemek üzere kafasının üstüne kaldırdım.

Keskin bir acı baştan ayağa titrememe sebep olduğunda ağzımdan güçlü bir inleme kaçırdım.

"Hyung!"

"Yoongi napıyorsun!?"

"Tanrım, bu kadarı fazla!" dedi Taehyung kılıfından kılıcını çıkarttığı sırada. Jimin, çıkan kılıç sesini duyduğunda; büyümüş, her zamanki gibi yıldızlarla süslenmiş gözlerini üzerimden çekti.

"Hayır Tae. Onlar vatandaşlarımız. Başkentte bir elimiz yağda bir elimiz balda yaşarken, dışarıda olanlar hakkında herhangi bir fikrimiz var mıydı? Onlardan biri olduğunu düşünsene bir.."

"Jimin doğru söylüyor" dedim kolum hala sızlarken. "Onlarla savaşamayız. Barışa giderken kendi ülkemizin insanlarını mı öldüreceğiz?"

"İyi ama hediyeler.." dedi Seokjin Hyung.

Jimin'in gözlerini üzerimde hissettiğimde ister istemez benim de bakışlarım ona döndü.

"Çıkarsız bir barış anlaşması yapmak istediğimizi falan söyleyebiliriz Hyung. Lütfen almalarına izin verelim." dedi en ciddi hallerinden birindeyken.

"Bence de bırakalım." dedi Hoseok. "Onların yerinde olduğumuzu düşünsenize bir. Açlıktan birbirlerini bile yiyebilecek haldeler. Biz olsak ne yapardık sanki?"

"Pekala." dedi Taehyung kılıcını yerine sokarken. "Dediğiniz gibi olsun." O sırada minik bir kız çocuğu köylülerin arasından koşup onun bacağına sarıldı.

Taehyung şaşkınlıkla miniğe bakarken kimsenin de ondan farkı yoktu. Köylüler bağırışmaya başladıklarında Jimin onlara sorun olmadığını anlatmaya çalışıyordu.

Küçük kız kafasını kaldırıp boncuk gözlerini Taehyung'a diktiğinde Tae de yavaşça yere çekip küçüğün başını elleri arasına aldı.

"Merhaba küçük?"

"Benim adım Mi Na."dedi küçük kız gülüşünü büyütürken. "Senin ismin ne?"

Taehyung bizi unutup yalnızca kıza odaklanmış bir şekilde işaret parmağını kızın yüzünde, saçlarında gezdiriyor ve hayranlıkla onu izliyordu. Onun çocukları bu kadar sevdiğini yeni fark ediyordum.

"Benim ismim Taehyung. Ama sen Tae diyebilirsin." dedi gülüşü gittikçe kareleşirken. Arkasından onları daha büyük bir hayranlıkla izleyen Hoseok'u fark eden tek kişi bendim.

"Bunu ister misin?" dedi küçük kız minik avucuna sıkıştırmış olduğu değerli taşlarla süslü çubuk tokalardan birini uzatarak.

Taehyung gözleri dolarken kafasını yavaşça iki yana sallamış, kızın minik avucunu kendi elleri arasına almıştı.

crown of hwarangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin