-Yemeğe ne var?
-Hamsi buğlama.
-Nereden buldunuz lan.
-Salak mısın arkadaşım? Ne olacak 16 gündür ne yiyorsak o işte - konserv.
-Demek 16 gün oldu ha.
-Yok 18. İlk 2 gün bir şey yememiştik.
-Burda bekleyene kadar çıkıp etrafı dolaşsak belki bir şeyler buluruz.
-Çerkezim, Allah aşkına başlama yine. Daha ne olduğunu bilmiyoruz, ya hava zehirlendiyse?
-Nereden çıkarıyorsun bunları, geçen uzaylılar geldi demiştin hajsjaj
-Kokuyu hatırlıyor musun?
-Evet.
-Sence bu kadar insan birden-bire nasıl yok ola bilir?
-En azından hiç bir fikrim yok.
-Git, Ahmet'i kaldır. Yemek yesin, sonra nöbete geçecek.
-Ne zamana kadar burada kalmayı düşünüyorsun? Bu konserveler bitmeyecek mi?
-Burada üçümüze 3 ay yetecek konserve var. O zamana kadar belki bir şeyler değişir. Dışarıya çıkmak ölmektir.
-Ne değişecek? Değişse bile nereden haber alacağız? Bu bozuk radyodan mı?
-İllaki bizden başka yaşayanlar var. İletişim için ilk radyo istasyonunu kullanırlar.
-Millet can derdine düşmüş, kim takar istasyonları. Hem bu frekanslar çalışmaz artık.
-Git Ahmet'i kaldır da birlikte düşünelim o zaman.
-O salak uyumaktan başka bir şey beceriyor mu? Merak ediyorum.
-Lan kalk merakını gider o zaman. Sen de konuşmaktan başka bir şey bilmiyorsun.
-Söyleyene bak. Yok insanlar istasyonları tamir edecek, yok frekanslar çalışacak, yok bizi bulacaklar, yok efendim uzaylılar dünyayı işgal etti... ninemin bıyığı olsa dede derdim, gardaş.
-Zaten sinirim bozuk ne yapacaksan yap, ben uyumaya gidiyorum, zıkkımlanırsınız. Ahmet... LAN AHMET!
Deponun arkasından kısık ses gelir:
-Nolmuşş
-Eben diyorum, Ahmet, eben.
-Ebem mi gelmiş?
-Ulan kalk yemek ye, sonra da nöbete geç, uyuyacağım.
Arka taraftan kısaboylu, şişman biri Harunla Çerkeze doğru gelir.
-Çerkez kalsın nöbette. Ben biraz daha yatsam.
-Niye lan, babanın çırağı mıyım?
-Ah ulan, ah babam be. Nerdesin babaa, öldün mü, kaldın mı, bir işaret ver bana.
Konserveler yere düşer.
-Ah babam, yaşadığını biliyordum. Babaam.
-Lan salak, dur be. Çerkez bak oraya noldu?
-Allah kahretsun, Allah belasını versun, hayvanın çocuğu, şerefsiz! Bi sen eksiktun, nerden çiktun lan, bize de yaziktur da... Uyy bi de yemiş hepsuni.
-Noldu lan?
Ahmet: Karadeniz ağzına geçtiyse durum vahim.
Çerkez: Fare basmış burayı, dün gece kimin nöbetiydi? Ben yattığımda kontrol etmiştim.
Harun: Ben nöbeti sana devretmiştim. Ahmet, nöbete kaldın mı?
Ahmet: Evet, dün sabah ben nöbetdeydim.
Çerkez: Bre gerizekalı dün gece senin nöbetindi, uyudun mu?
Ahmet: Hepsini mi yemiş?
Harun: Günah bizde, niye aldık ki bu salağı buraya. Tüm gün uyu, uyandığında babacım uyy, anacım uyy.
Çerkez: Durun bi. Karşı tarafta ne kadar var?
Harun: 2 tane ayırmıştım. Bu gün için. Yok başka.
Ahmet: Bak burda kalanlar sağlam gibi duruyor.
Çerkez: DOKUNMA LAN!
Ahmet: Haa? Dokunmadım, tamam.
Çerkez: Salgının ne tür olduğunu bilmiyoruz. Bu fareler de deponun içinde değildi. Dışarıdan bi yerden sızmış. Bir virüs taşıya bilir.
Harun: Ahmet senin ben kafanı s.keyim.
Ahmet: Hepsini telafi edeceğim, söz veriyorum. O iki tane konserveyi de siz yiyin, sonra uyuyun. Her şeyi telafi edeceğim.
Harun: Bok telafi edersin. Yemeyin bir şey, 2-3 gün kalsın, kanaat edelim bari şunlara.
Çerkez: Ben uyumaya gidiyorum, Ahmet, sen de bir şey yapma, kalkınca bir şey düşünürüz. Uyuma lan!
Çerkezle Harun uyumaya gider.
19. GÜN
-Çerkez... Çerkez!
-Ha... noldu ya?
-Ahmet yok!
-Sızmıştır bir yerde.
-Depo lan, 1 dakika geziyorsun bitiyor işte, her yere baktım.
-Saat kaç?
-Ne fark eder, gerizekalı. Saat mi kaldı? 7 saat uyumuşuz, işte.
-Nöbette sensin o zaman, benim daha zamanım var.
-Ne nöbeti?! Ahmet yok diyorum. 1 saat önce uyandırması lazımdı. Gitmiş.
-Nereye gide bilir ki.
-Dünkü olaydan utanmış herhalde, terketmiş, not falan da yok.
-En azından utanma hissi olduğunu aşikar ettik.
-Napcaz biz onu düşün.
-Çıkıp bakıcaz, açlıktan öldüremedi, dışarıda öldürtcek bizi.
-Ben de çıkmayı düşünüyorum. Zaten yemek de bitti. Havası da ağırlaştı buranın, fazla kalma imkanımız yok.
-Vaay, Haruncum sen mi söylüyorsun bunları?
-Biraz bekleyelim ama. Belki de geri gelir.
-Bir şey almış mı?
-Her şey yerinde duruyor, dur bi dakika... RADYO YOK!
-Ne bağırıyorsun ulen. Sen soktun kafasına, çalışacakmış, bizi bulacaklarmış, inanmış demek ki. Zaten bi bok olmazdı o radyodan.
3 saat sonra...
- Çerkez, Ahmet'in geleceği yok gibi.
-Şimdi mi anlıyorsun? Salağın tekiydi, tabi geleceği olmaz. Matematik desen yok, edebiyat desen yok, nasıl geleceği olsun?
-Öyle demiyorum, dalga geçmeyi bırak. Ne rahatsın be.
-Ulan dünya bitmiş, sen Ahmet diyorsun. Gebermiş işte.
-Böyle olmaz kalk çıkalım burdan. Ölecekse de savaşarak ölelim.
-Doğru söylüyorsun, biz buralara 40 çadırla geldik, gerekirse 40 çadırla da gideriz.
-Helal be, haydi yiğitim gazamız mübarek ola!
-Tanrı Türk'ü korusun!
-Ya Allah, Bismillah, Allahü Ekber!
-Allah, Allah, Allah, Allah!
-Kalk, lan, kalk.
-Ulan Harun djfjdjdj alemsin ha.
-Noldu?
-Fena gaza geliyorsun.
-Geliyor musun? Tek mi gideyim?
-Yalnız sıkılırım burda, gidelim bakalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYADAN ARDA KALANLAR
FantasyHer şey oldukça karışıktır. Hayatta kalanlar ne olduğunu anlamaya çalışırken, bir taraftan da durumdan kurtulmak için çözüm ararlar. Tek umutları bozuk bir radyodur. Neyseki yemek ve su 3 ay yetecek kadar var. Ama işler planladıkları gibi gitmez ve...