XXXIV

79 3 0
                                    


36

Herbert ile ben hesaplarımızı gözden geçirip faturalarımızın tutarını toplayıp kendimize "pay" bıraktıkça büsbütün ipin ucunu kaçırarak borca batar gibiydik. Bir yandan da dünya dönüp duruyor, zaman da, huyu kurusun, hiç durmaksızın geçip gidiyordu. Bu arada Herbert' in daha önceden bilmiş olduğu üzere, gün geldi, ben daha neye uğradığımı bilmeden bir de baktım, yirmi bir yaşımı doldurmuşum.

Herbert erginlik çağına benden sekiz ay önce ulaşmıştı. Yirmi bir yaşını doldurunca eline erginliğinden başka geçecek bir şeyi olmadığından, bu olayın Barnard's Inn'de fırtına kopardığı söylenemez.

Öte yandan ikimiz de benim erginlik çağımı bir sürü umutlarla, pembe düşlerle dolu olarak iple çekmiştik. Vasimin, böyle bir günde bana kesin bir bilgi vermekten kaçınamayacağına ikimiz de inanmıştık çünkü.

Yaş günümün hangi tarihte olduğunu Little Britain' dekiler unutmasın diye elimden geleni yapmıştım. Bu tarihten bir gün önce Wemmick'ten resmî bir mektup aldım: Mutlu günün akşamüzeri, saat beşte yazıhaneye gelirsem Mr. Jaggers'ın çok sevineceğini bildiriyordu. Bunu okuyunca çok önemli bir şeyler olacağına kesinlikle inandık. O gün dakikası dakikasına söylenen saatte vasimin odasına gittiğim zaman içim büyük bir heyecanla pır pır ediyordu.

Dış odada Wemmick yaş günümü kutladı. Bu arada da dürülmüş ince bir kâğıt parçasını burnunun yan tarafına sürtüp duruyordu. Kâğıt pek hoşuma gitmişti ya Wemmick buna ilişkin bir şey söylemedi, başının bir işaretiyle beni vasimin odasına yönlendirdi. Aylardan kasım olduğundan, vasim sırtını şöminenin kenarına yaslamış, ellerini ceket kuyruklarının altında kavuşturmuştu.

"Pekâlâ, Pip," dedi. "Ama bugünden sonra sana Mr. Pip demem gerekiyor artık. Nice yıllara, Mr. Pip."

Tokalaştık (Mr. Jaggers'ın insanın elini kavramasıyla bırakması bir olurdu), ben de kendisine teşekkür ettim.

"Oturun, Mr. Pip."

Ben oturmuştum, o ise kaşlarını çatmış ayakkabılarına bakarak hâlâ ayakta durduğundan, ona karşı zayıf bir durumdaymışım gibi geldi. Bu da aklıma birinin beni yakalayıp bir mezar taşına oturttuğu o eski zamanı getirdi. Raftaki o tüyler ürpertici maskeler vasime oldukça yakındı; aramızdaki konuşmaya katılmak için boşuna bir çaba harcıyorlarmış gibi bir görünümleri vardı.

Vasim, hücrede bir tanıkmışım gibi, "Şimdi, genç dostum, sana söylemem gereken bir çift lafım var," diye söze girişti.

"Buyurun, efendim."

Mr. Jaggers önce yere doğru eğilip tahtalara, sonra da başını geriye atıp tavana bakarak, "Sence, Mr. Pip," dedi. "Demek istediğim, kaç parayla geçindiğini biliyor musun?"

"Kaç parayla mı dediniz?"

Hâlâ tavana bakmakta olan Mr. Jaggers, "Kaç para dedim," diye yanıtladı. "Kaç... para... ile... geçi... niyor... sunuz?"

Gözlerini oda içinde dolaştırdıktan sonra mendilini çıkardı, burnuna götürecekken eli yarı yolda durakladı.

Hesaplarımı öyle çok gözden geçirmiştim ki gelirlerimle giderlerim konusunda ufacık bir kesin bilgim varsa bile bunu da yok etmiştim. Büyük bir isteksizlikle, bu soruyu yanıtlayamayacağımı bildirmek zorunda kaldım.

Bu yanıttan hoşnut kalmışa benzeyen Jaggers, "Biliyordum zaten," dedi, sonra taşı gediğine koymuş gibi bir tutumla sesli sesli burnunu sildi.

"İşte ben sana bir soru sormuş bulunuyorum, dostum. Senin de bana bir soracağın var mı?"

"Size sormaya can attığım sayısız sorular var, efendim. Yalnız, koyduğunuz yasağı da unutmuş değilim."

Büyük UmutlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin