Sabah olduğunda alarmın sesiyle kalktım. Mutfaktan mis gibi peynirli omlet kokusu geliyordu. Hazırlandığım gibi mutfağa geçtim ve güzel bir kahvaltı yaptım. Annemle vedalaştıktan sonra okula doğru yürümeye başladım.
Aklım sadece Abdurrahman hocanın eşindeydi. Kadın orta boylu, zayıf, sarışın bir kadındı. Yaşına göre baya genç gösteriyordu. Okula her geldiğinde mutlaka bizim sınıfa selam verirdi. Bu yüzden yeri bende hep bi ayrıydı. Ama şimdi onu yaralı düşünmek..beni gerçekten üzüyordu.
Tüm bunları düşünürken kendimi birden okul kapısının önünde buldum. Dünkü yaşadığım olayın rüya olduğuna kendimi iyice inandırmıştım. Uykusuzdum zaten, büyük ihtimal yolda rüya gibi bir şey görmüşümdür.
Okul bahçesine girince birden büyük bir kalabalık olduğunu fark ettim. Tüm öğrenci, öğretmen ve okul görevlileri bahçede toplanmıştı. Ne olduğuna anlam veremeden kalabalığın arasından ön taraflara doğru ilerlemeye başladım.
İyice önlere geçince kürsüde müdür ve yanında Abdurrahman hocayı gördüm. Çok kötü görünüyordu. Göz altları morarmış, üzerine çeki düzen verememiş ve çok bitkin bir halde boynu bükük duruyordu. Müdürün sözlerinin sadece sonlarına yetişebilmiştim.
-..ve bizde hocamıza başsağlığı diliyoruz arkadaşlar. Bu zor zamanda Abdurrahman hocayı yalnız bırakmayalım lütfen.
Sözleri bittikten sonra Abdurrahman hocanın elini dostça kavradı ve dudaklarını okuduğum kadarıyla tekrardan başsağlığı diliyordu. Ardından birkaç öğretmen daha elini sıktıktan sonra Abdurrahman hoca yavaşça okulun içine girdi.
Tüm bunlar yaşanırken kendimi yıkılmış hissetmiştim. Ölmüş müydü yani? Bu kadar kolay olamazdı! Daha önünde yaşayacağı güzel günler olucaktı buna eminim. Bu kadar erken olamaz,olmamalı.Birden gözlerimden yaş aktığını fark ettim ve elimle hemen sildim. Öğrenciler okula girmeye başlamıştı, bende kalabalığın içinden geçip okula girdim.
-Evet kızım yerine geçebilirsin.
-Hı?
Birden kafamı kaldırdım ve etrafa iyice bakındım. Bu da ne?! Sınıftaydım. Karşımda Abdurrahman hoca masasında oturmuş bana bakıyordu. Burak benim yerimde oturuyordu. Yine formasının ilk düğmelerini iliklememiş ve kıvırcık saçlarına şekil vermeye çalışmıştı. Yani... Hayır bu şaka olmalı değil mi? Düne dönmüş olamam! Her şeyi tekrardan mı yaşayacaktım şimdi? Bu kadarı fazla.
-Kızım hadi geçsene neden dikiliyosun kapıda?
Sınıftaki herkes bana bakıyordu. Burak kendi yerine geçmişti bile. Ben ise hâlâ olaya bir anlam veremiyorum. Beynim yerinden çıkacak gibi hissediyordum.
Daha fazla tuhaf karşılanmamak için yavaşça yerime doğru yürüdüm. Hiçbir şey demeden sırama oturdum ve öylece etrafı izlemeye başladım. Korku ve şaşkınlıktan başka hiçbir şey hissetmiyordum.
-Selin kızım geç geldiğin için yok yazıyorum seni.
Kafamı öğretmene çevirdim ve sadece kafamı 'tamam' anlamında sallayabildim. Yaşadıklarımın şokunu atlatamıyordum.
-Ödevini yaptıysan getir masama koy.
Çantama yöneldim ve açıp içine baktım. Ödevim vardı. En azından çok fazla geriye gitmedim diye sevinip ödevi aldım ve sıramdan çıkıp öğretmen masasına gittim.
Sınıftan çıt çıkmadığı için sadece ayak seslerim duyuluyordu. Ödevi masaya bıraktım ve tam sırama dönecekken birden Abdurrahman hocanın telefon sesi geldi. Bu ânı ikinci yaşayışımdı. Refleksen arkamı döndüm ve telefona baktım. Arayan kişiyi görünce kalbim yerinden çıkacak gibi oldu. Birden kendime gelmiştim. Sadece bu olay geriye döndüğüm için mutlu etmişti beni. Arayan kısmında 'Eşim' yazıyordu.
Birden gözlerimi kocaman açmış bir biçimde Abdurrahman hocaya baktım. O da öyle baktığımı görünce birden irkildi.
-İyi misin kızım noldu?
Fark etmeden gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.
-A-açın telefonu hemen nolur.
O an sadece bunları diyebiliyordum. Göz yaşlarına hakim olamıyordum.
Öğretmen telefona baktı ardından tekrar bana döndü.
-Ağlama kızım neyin var senin?
Yerinden kalktı ve kolumdan tutup beni hafifçe sarstı. Sınıftaki herkes bize bakıyordu. Birkaç kişi etrafımıza toplanmıştı. Ben ise bir yandan ağlayıp bir yandan da açın telefonu deyip tekrarlıyordum.
-Tamam dur. Otur şimdi bi sıraya.
Beni zapt etmek için bir sıraya oturttu ve hemen telefonu eline aldı ve açıp konuşmaya başladı. Bende o sırada ellerimie gözlerimi sildim ve heyecanla karşılıklı konuşmalarını bekledim. Sınıftaki kızlardan biri de elini omuzuma koymuş sakinleşmem için hafifçe sıvazlıyordu.
Birden Abdurrahman hocanın yüz ifadesi değişti,ciddileşti. Hemen bana döndü ve anlam veremediğim bir biçimde baktı.
-Tamam polisi arıyorum ben. Sakın yerinden ayrılma sen telefonu da kapatma geliyorum.
Koşarak sınıftan çıkan Abdurrahman hocanın ardından bende koşarak çıktım. O bahçeye çıkmıştı. Büyük ihtimal arabasıyla geldiğini sanıyordu. Ben ise hemen koşarak öğretmenler odasına daldım.
Birden girişim içeridekileri korkutmuş olacak ki bir kaç kadın öğretmen çığlık attı.
Nefes nefese ve gözlerim kızarmış bir biçimde konuşmaya başladım.
-Meltem hoca.. burada mı?
Erkek öğretmenlerden tanımadığım biri ayaklandı ve yanıma geldi.
-Bu ne saygısızlık? Hem bu hâlin ne senin?
-Meltem hoca nerde dedim!
Sesimi kontrol edemeyip bağırmıştım. Aynı zamanda gözlerimle içeriyi de süzüyordum fakat Meltem hocayı göremiyordum.
-Burdayım ben ne oldu? Hem bu gürültü de ne sınıfa kadar sesiniz geldi.
Hemen arkamı döndüm. Meltem hoca karşımda duruyordu. Benim hâlimi görünce birden sinirli ifadesi şaşkınlığa dönüştü.
-Noldu sa-
-Hemen aşağıya Abdurrahman hocanın yanına gitmeniz gerek! Arabaya ihtiyacı var.
Sözünü tamamlamasına izin vermeden konuşmam gerekti. Daha fazla zaman kaybedemezdik.
-Neden bahsediyosun sen? Bu hâlin ne senin?
-Lütfen sadece dediğimi yapın, acele edin.
Bu telaşlı ve ciddi hâlim onu da endişelendirmiş olacak ki hemen sınıfa dönüp çantasını aldı ve koşar adım dışarı çıktı. Bende arkasından gidiyordum.
Tam bahçeye çıkacakken Abdurrahman hocanın da telaşla içeriye doğru koştuğunu gördük. Bizi görünce birden yanımıza yöneldi.
-Meltem, bende tam senin yanına geliyordum.
-Tamam hadi acele et arabam hemen şurada.
Meltem hoca bunları dedikten sonra Abdurrahman hocayla bir anlığına göz göze geldik. Ardından gözlerini benden ayırdı ve hemen Meltem hocanın arabasına doğru koştular. Ben ise arkalarından bakakaldım.
Tek dileğim bir an önce oraya gitmeleriydi, geç olmadan.
Bahçedeki bir banka oturdum ve bir haber gelmesini bekledim. Gözlerimi kapadım ve bu olayın şokunu atlatmaya çalıştım.
Fakat birden aklıma bir şeyin gelmesiyle gözlerimi açtım. Geçen sefer de bu telefon Abdurrahman hocaya gelmişti fakat o sırada benimle tartıştığı için telefona bakamamıştı. Eğer baksaydı belki de... Eğer o an tartışmasaydım belki de telefonu açardı ve hiçbir şey için geç olmazdı. Bu yaşananların tüm sorumlusu ben miyim şimdi? Asıl katil farkında olmadan ben miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERİ
FantasyBulması ederken yolculuk doğru geriye zamanda kendini olmadan farkında Selin'in olan hayatı bi sıradan. •[GERİ]• "..belki de bu benim için ikinci bi şanstır ya da üç..dört.."