1.

141 19 16
                                    

ders kimya. bayan moon tahtada bir şeyler anlatıyor; bense ön sırada oturan arkadaşımın cüssesinin arkasına saklanmış, kafamı sıraya dayayarak bir an önce dersin bitmesini diliyorum. saatimi kontrol ettiğimde teneffüse 21 dakika olduğunu görmek beni daha iyi bir duruma sokmuyor. aksine, 21 (yirmi bir) dakika daha burada oturmam gerektiğinin bilinci ve mark'ın henüz kağıdı elime sıkıştırmamış olması beni sıkıntıya sokuyor.

mark lee. benden bir yaş büyük fakat sınıf tekrar ediyor ve bu yüzden bazı derslerimiz ,mesela bu kimya dersi, ortak. bana soracak olsanız, garip birisi derim. istediği herkesle arkadaş olabilme gücü olduğuna inanıyorum. her sabah okula doğru yürürken onu, kulaklıkları kulağında ve elinde bir dergiyle görürsünüz. evet, her sabah. yabancı bir öğrenci ve geldiği ülkenin ana dilinin ingilizce olmasına rağmen gramer bilmiyor. kesinlikle garip alışkanlıkları var. yemekhanedeki çatal, kaşık ve bıçaklar yerine evinden getirdikleriyle yemeğini yiyor; kendi su şişesini getiriyor ve kantindeki pet şişedeki sulardan asla almıyor. okula ana giriş kapısından girdiğini çok az gördüm, genellikle kütüphane kapısından giriyor. bunları yapma sebebini bilmiyorum ve hiçbir zaman sorgulamadım. neyse. en sevdiği spor basketbol olmasına rağmen berbat oynadığını not almak durumundayım. arada müzik derslerinde gitar çaldığı oluyor, iyi de çalıyor fakat çekindiğini anlayabiliyorsunuz. tanıdığım tek sosyal asosyal insan. ben ona kısaca ikisi bir arada diyorum.

onu nereden tanıdığıma gelecek olursak: dördüncü sınıfa geçmeden önce onunla pek bir alakam yoktu, tamam şu an da pek bir alakamız yok fakat eskiden tanışmadığımız için birbirimize hiç selam vermemiştik bile. şimdi ise onun not arkadaşıyım. yanlış anlaşılma olmasın, nottan kastım ders notu değil.

ilk olarak dördüncü senenin yani bu senenin başlarında, ingilizce dersinde sağ elinin işaret parmağı ile sırtımı dürtmüştü ve "ne oluyor be?" diyerek arkamı dönmüştüm. hocaya gözükmemek için sırasında eğilmiş, gözleri parlayan bir şekilde avucunu sıkmış olduğu sol elini bana doğru uzatmıştı ve "bu notu öne uzatabilir misin, lütfen?" diye fısıldamıştı.

o zamandan itibaren belli ortak derslerimizde beni dürtüp elime kağıt bırakıyordu ve ben de kağıdı, mark'ın bana yaptığı gibi önümdeki arkadaşımı dürterek eline bırakıyordum.

yattığım yerden yine saati kontrol etmek üzereydim ki mark her kimya dersinde beklediğim hareketi yaparak beni dürtmüştü, ben de avucumu arkaya uzatıp kağıdı alaral aynı şekilde öne ilettim.

saate bakarak 12 dakika kaldığını gördüğüm sıra kendimi düşünürken bulmuştum. daha önce hiç merak etmemiştim fakat şimdi dedektif donghyuck iş başına geçmek istiyordu. mark haftalardır kime ve ne yazıyordu?

"can you pass this note, please?" :: markhyuck Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin