Park Jimin Min Yoongi'ye aşık olduğu için aptaldı. Min Yoongi'nin yüzündeki yaraları her gördüğünde ağladığı için aptaldı. 2015 yılının Kasım ayında, o karanlık ara sokağa girip Min Yoongi'ye yardım eli uzattığı için aptaldı.
O aptaldı zira karanlık bir ara sokakta Min Yoongi'nin parlayan bembeyaz teninin kırmızı ile oluşturduğu ahenke aşık olmuştu.
O gün Park Jimin, bu güzel adama yardım elini uzatırken kalbini kaptıracağından bihaberdi.Şimdi mi? Şimdi lise son sınıf öğrencisi olan Park Jimin, okul sonları Min Yoongi'yi görmek için o tehlikeli karanlık sokaklardan geçmek zorunda kalıyordu.
Min Yoongi ise bundan pek memnun sayılmazdı.Min Yoongi ona yardım eden sarı saçlı güzel çocuğu her gördüğünde tersliyor ve bir daha gelmemesi için türlü pislikler yapmaktan çekinmiyordu. Peki Park Jimin neden vazgeçmiyordu?
Çok mu seviyordu? Varlığına alıştığı için mi kopamıyordu? Ya da tüm bunlar ona yapılan bir şakadan mı ibaretti? Sebebi bilinmez, Park Jimin Min Yoongi'den vazgeçemiyordu.
Günler böylece geçmiş Min Yoongi her yaralandığında ağlayan Park Jimin'e karşı farklı duygular hissetmeye başlamıştı. Heyecan, şefkat, belki de sevgi. Peki bunu istiyor muydu ? Min Yoongi asiydi. Birine veya bir şeye bağlı kalamaz, insanlara güvenemezdi. Peki Park Jimin'in gözünden dökülen yaşlar neden bu kadar umrundaydı? Üzülüyor muydu?
Min Yoongi kabul etmek istemese de Park Jimin'in gözyaşlarına dayanamıyor, bu yüzdendir ki son bir haftadır hiç bir kavgaya karışmıyordu. Peki sinirini çıkarmak için katılamadığı her kavgada Jimin'i kırdığını farketse, bunu yapar mıydı?
Yoongi'nin hiç bir kavgaya karışmadığı bir haftanın sonuydu. Yoongi'nin yüzünde kimisi geçmiş kimisi kabuk bağlamış yaralar ve yanında yürüyen sarı saçlı güzel bir erkek vardı. Tüm hafta atamadığı siniri yüzünden gerek sözleri gerekse tavırlarıyla Jimin'i üzmüş olsa da hala yanında ona gülümseyen bedeni Yoongi'nin içini sıcacık yapıyordu.
"Hyung, yaraların iyileşmeye başlamış. Çok sevindim!"
Senin sayende diyemedi Yoongi. Duygularını içinde yaşar, göstermekten çekinirdi.
"Hıhım"
Kısa ve umursamaz cevaplarından birini daha ortaya atarken Jimin'in düşen yüzü konuşmasına engel olamamıştı.
"Hyung... Seni sevdiğimi biliyorsun, öyle değil mi?"
Yoongi donmuştu. "Seni seviyorum". Karşısındaki beden şimdiye kadar ona bu kelimeleri belki de yüzlerce kez sarfetmişti fakat üzerinde böylesine bir etki bırakmayı başaramamıştı.
"Neden böyle bir soru soruyorsun?"
"Ç-çünkü son günlerde yanına gelmeme izin veriyorsun. Evet hala kaba davranmaya devam ediyorsun belki ama eskisine nazaran çok yol kat ettik. Hyung... Bana karşı olan duygularını öğrenmek istiyorum. Hayatındaki yerimi öğrenmek istiyorum."
Yoongi korkmuştu. Korkusuz benliği bir duvar arkasına sinmiş hiç bir şey siklemiyor ve olacakları dört gözle bekliyordu. Ne cevap vereceğini bilmiyor, ard arda yutkunmaktan başka bir şey yapamıyordu. Yol kenarında karşı karşıya kaldığı kahverengi irisler kalp ritmini anlamsız serzenişlere dönüştürüyordu.
Aklındaki dönen tek kelime ise "değişim" oldu. Değişim, değişiklik. Yoongi'nin monoton hayatında belki de en nefret ettiği şeyler. Ne yapacaktı? Karşısında cevabını bekleyen ve bir civcivi andıran güzel çocuk için değişmeye değer miydi? Onun saçlarını okşamak, boynunda konaklamak için değişmeye değer miydi? Bilmiyordu. Korkuyordu.