24

3.9K 334 147
                                    

***Çok mu çok hızlıyım yahuu. Sizin için..

Cem'in yüzüne vurulan acınası fırtınanın aynı günüydü. Saat altıya geliyordu ve Cem'in gitme saati gelmesine rağmen kendinde o mecali bulamıyordu da. Türkü, Cem'in bu halini önceki gün Arda'nın yaşadığı kavgaya bağlamış ve üstelememişti. Arda ise sınıfta uğradığu tavır karşısında diğer iki çocuğa küsmüştü. Bu durum Cem'in işine gelmişti.

Cem kendinde eve gidebilecek öecali gördüğünde saat altı buçuğa geliyordu, Türkü gideli yarım saat falan olmuştu ve Arda'nın dört defa kınayıcı bakışlarına maruz kalmıştı. Yoğun geçen günün ardından ayakları kendisini sürüye sürüye taşırken yanına bir beden yanaştı. Gözucuyla Erdem olduğunu görünce derinden bir oflama çekti. Tahmini ne zaman bu çocuktan kurtulurdu? Eğer ağzını burnunu kırması gerekliyse onu da yapardı yani. Belki Arda'yı da çağırır beraber döverlerdi. Tabii sonra Arda bir de onu döverdi. Neyse.

"Ne düşünüyorsun?" diye soran Erdem ters bir bakış yedi. Sorduğu sorunun saçmalığının farkına daha çok vardı ama konuya girmesi için gerekliydi işte. "Uruguay golf turnuvasını."

Erdem, Cem'in cevabına sahte bir kaç gülücük gönderdi. "İddia için mi?" diyip daha çok gülerken Cem acaba ters yöne doğru koşmaya başlasam ne olur diye düşünüyordu. Gerçekten hiç  mecali yoktu. "Ne istiyorsun Erdem?"

Erdem gelen soruyla mütavazı tatlı kızı oynamaya başladı. "Özür dilemeyi istiyorum. Söylediğim şeyin seni çok üzdüğünü farkettim.. Bilmiyordum." Cem, Erdem'in sözünü kendi içinde tamamladı. Bilmiyordum onu sevdiğini...

Cem cevap vermedi, Erdem de devam etti. "Bence sende Arda'nın doğru kişi olmadığını farketmişsindir. İstersen sana yardım edebilirim." Cem çocuğun ne demek istediğni tam olarak çıkaramadı. "Neye yardım edebilirsin?" diye anlamazca sordu. Erdem yüzündeki aydınlık gülümsemeyle cevapladı. "Doğru kişi bulmanda."

Cem duyduğu cevapla adeta yerine çivilendi. Kafasını sertçe Erdem'e çevirdi ve gözlerine bakarak cevapladı. "Ya bi s*ktir git ya."Zaten bugün yeterince bunalmıştı eğer biraz daha bu saçmalığı dinlerse kendini yakmalı eylem yapacaktı. İstikametinin tam tersi yöne döndü otobüse başka bir yerden binerdi nasıl olsa. Gidecekti ama tam karşısında kendisinden on adım ötedeki sinirli yüzü gördü. Onları duymuş muydu? O yüzden mi sinirliydi?

Cem o gözlerde gördüğü gazap yüzünden tekrar Erdem'e döndü ve kolundan sürükleye sürükleye yürümeye başladı. Erdem az önceki yediği küfürün etkisinden daha çıkamamışken bir de sürüklenince iyice aptala dönmüştü. Neler olduğunu anlamak için arkaya doğru baktı ve sinirden ateş saçan Arda'yı gördü. Yüzüne pislik sırıtışını koydu ve Arda'yı kafasıyla selamladı.

Arda sinirliydi. Çok sinirliydi. Erdem'in kafasını koparabilir ve Cem'in gözlerini oyabilirdi. Sonra onları yan yana gömerdi. Evet, eğer Cem'in istediği bu çocuğun yanına yanaşmaksa onları sonsuza kadar yan yana getirebilirdi. Elleriyle yüzünü suvazlayıp gelen taksiye bindi. Taksinin içinde sinirden dizini sallayıp duruyor, avcundaki telefonu sıkıyordu.

Kendisi onun için çocukla kavga ediyordu ama Cem bey o geri zekalının götünden ayrılmıyordu. Derdi neydi anlamıyordu. Bir sorun çıksa da Erdem'e yanaşayım diye plan mı kurmuştu? Türkü'nün sevdiği çocuk fetişi mi vardı bunda? Türkü' yü kendine aşık mı etmeliydi yani illa?! Sonra kafasını silkeledi. Aklına gelen son fikire yüzüne buruşturdu. O kadar da değil dedi kendi kendine ama bi düşünmeden de edemedi.

Düşündüğü şey daha çok sinirini bozdu. Kendine bir şeyleri yediremedi. Ne olduğunu da bilmiyordu ama sinirini bir yerden çıkartmalıydı. Telefonunu açtı, mesajlara girdi.

Türkü'nün sevdiği çocukları ayartma fantezine son ver. Mide bulandırıcısın *mk.

Mesajı gönderdi. Rahatlamamıştı, siniri geçmemişti ve kendini iğrenç hissediyordu. WhatsApp tan göndermediği için pişman oldu, o zaman geri alabilirdi. Kendine küfürker savurdu ve sinirden ağlamaya başladı. Ne diye her şeyi mahvediyordu ki?

*

Küçücük bir oda.

Karşısında ahşap çalışma masası, iki adım ötede ahşap dolap ve sırtını dayadığı tek kişilik ucuz bir yatak. 

Odanın köşesine yerleştirilmiş ince uzun bir raf, raf dolusu kitap, sığmadığı için yerde kule edasıyla dizilmiş daha fazla kitap.

Duvarda Türkü'nün hediye ettiği biraz şey bi tablo, hemen yanında babil kulesinin posteri.

Çalışma masasının üzerinde karman çorman kitaplar.

Ellerinin arasındaki telefon.

Türkü'nün sevdiği çocukları ayartma fantezine son ver. Mide bulandırıcısın *mk.

Mutlu olmak için uğraştı hep, yalvardı bazen tanrıya, ağladığı geceler oldu biri onu sevsin diye.

Yalvararak ağladığı geceler oldu. Yüzüne vurulan tüm yanlışlarını, dalga geçilen tüm kusurlarını görmeyen biri için yalvardığı geceler.

Sadece bir kişi istedi tanrıdan. Onu sevebilecek tek bir kişi. Sadece biri anlasın istedi yarasını. Yanlışlarını affettesin, saçlarını okşasın ve ona güzel olduğunu fısıldasın istedi. Birisi için güzel olmak istedi sadece. Belki güzel ruhlu bir insan belki güzel kalpli. Beğenilmek ve sevilmek istedi sadece. Bu iğrenç fare deliğinde, bu şehirde sevilmek istedi. Kusurlarıyla yaşamak istedi belkide.

Ve şimdi sadece... Mide bulandırıcıydı.

Her şeyin dışında asla sevilmeyecek olduğunu bu gece anlamıştı. Aşağılanmışlım kompleksiyle yaptığı her şey yanlıştı, attığı her adım ayağına dolanıyordu. O kadar pisliğe batmıştı ki şimdi daha da batabilmesi için hepsi kürekle kazınıyor ve bir kez daha yüzüne fırlatılıyordu.

İyi bir insan olmasının, özürlerinin, dilendiği sevginin ve dualarının bir anlamı yoktu. Hiç şansı yoktu.

O duştayken gelen mesajı okumayı en sonunda bıraktı. Üzerindeki havluyu bacaklarından sıyırdı ve çirkinliğinin yüzüne çarpmasına bir kez daha izin verdi.

Biraz soluklandı. Güç bela, yatağa tutunarak kalktı. Kalp kırıklığından ya da acıdan bayılmadı, kimse gelip sarılmadı ve ne olduğunu sormadı. Acı içinde yatıp uyudu.

Çirkin ve Güzel //bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin