Pinhani - Beni Sen İnandır
Evim koca koca binaların, asfalt taşların olduğu yerde benim. Orada, o kadar ışık arasında durur ve diğer insanların pencerelerinden içeri bakar hatta. Dikkate değer herhangi bir yanı da yoktur benim evimin. Gridir rengi, diğerleri gibi bakınca iç
açmaz, "Ne kadar kötü bir zevki var," dedirtir. Belki en az otuz yıllıktır, binlerce kişiyi barındırmıştır içinde belki, belki de atalarım geçmiştir önünden soğuk kışlarda.Gecekondu benzeri karemsidir, tuğladır, göze hoş görünmekten çok uzaktır. Altında nehirler bulunur, güzel kokan çiçeklerin hepsi tüm Calypso'nun gününü şenlendirir ama benim evimin önünden geçmez hiç. Bahçesine çiçek diktirtmez benim evim, yakıştırmaz güzel renkleri kendine. Ellerimle diktiğim, özenle büyüttüğüm her fesleğen ölür, çürür. Hani Lanetli Güzellik Medusa önüne çıkan her güzel şeyi gözleriyle severek taşlaştırır ya, öyledir benim ellerim de, evim de.
Bu ev koskoca dünyada tek benim için önemli, ve bunun tek sebebi de bahsi geçen evin şans eseri benim yaşadığım ev olması, sığınağım olması, karanlıktan uzak ama aydınlıkla da haşır neşir olmaması.
Yıllar önce apar topar adımlarla koşmuştum ben buraya, geçmişin izleri yollarda bile takip etmişti beni ancak bulamamıştı Calypso'da. Yolları şaşırmıştı belki de, belki Çukur canavarları sevmemişti bu şehirin aydınlığını, aydınlık insanlarını. Alışıktı Colorado'nun dağlarına, karanlığına.
Ben yedi yaşındayken, Colorado'da henüz ufacık bir kalbe sahip olan oğlan çocuğuyken, ellerimde valizlerle sıkıştırılmıştım bu eve. Dökülen yaşlarımla, kıvrılan dudak kenarlarımla, yumruklarımı sıkmamla doluydu baktığım her yer.
Sonra bir sabah büyük bir mucize meydana geldi, her gece durmaksızın doğsun diye yaşlar döktüğüm güneş bir anda gülümsedi Calypso'ya. Sabah saatin altısında, herkes uyurken, hava aydınlandı ve bunu bir tek ben ve Park Chanyeol gördü. Yıllardır tüm halk tarafından beklenen doğuş aslen şimdi doğmuştu belki de, bunu kimse görmedi ama Park Chanyeol'un gözleriyle benim gözlerim birleşti bu doğuşta.
Herkes evlerinde uyurken ve ben pencereme dayanmış gökleri izlerken, Park Chanyeol ise güneşi yanında getirirken bir devrim başlatmış, milat diye bağırmıştı birinin duyacağını umursamadan.
Hâlâ yanan bir şeyler varsa elimin yanmasını umursamadan söndürmemi, kaybetmekten korkmamak gerektiğini çünkü zaten herkesin kaybederek dünyaya geldiğini, şayet içim siyah renklerle doluysa bile bundan nefret etmemem gerektiğini çünkü bunun aslında kendim olduğunu bana öğreten ilk kişiydi Chanyeol. Çarşamba geceleri çok şiddetli yağmurlar yağardı Chanyeol yanına şemsiye almazdı, ıslanmanın kötü bir şey olmadığını, aksine içinde sakladığın, bir köşeye sıkıştırdığın her kötü şeyi akıttığını söylerdi.
Ben dokuz yaşındayken bir insanın kendisine yapabileceği en büyük iyiliğin bir çikolata yemek olduğunu sanıyorken, -çünkü beni hep mutlu etmiştir- Chanyeol her zaman olmuş bitmiş üzücü olaylara takılmadan yaşama dört elle sarılmak, her anı dolu dolu yaşamak, ve sürekli öğrenmek diye düşünürdü.
İkimiz de dokuz yaşındaydık ancak Chanyeol dokuz yaşındayken hem çocukluk arkadaşım olmuş, hem de öğretmenim olmuştu. Her oğlan çocuğunu komik sandıkları cinsel şakalarını, zorbalıklarını yaparken duyabilirdiniz ancak onu duyamazdınız. O genelde kimsenin yapamayacağı şeyleri yapar, kimsenin sevmeyeceği dokuz yaşındaki Byun Baekhyun'a masallar anlatırdı ve bundan asla utanmaz, sıkılmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eller titreyebilir / chanbaek
Novela JuvenilEller titreyebilir, yanında heyecanlandığınız kişileri yanınızda tutmaya devam edin. Çay, sempati ve kanepe için. (boyxboy, the hitch hiker's guide to the galaxy, angst, soft love)