Beyaz... Her taraf... bembeyaz. Başımdaki keskin ağrı yüzünden gözlerimi açtığım gibi yeniden yummuştum. En son olduğum yeri hatırlamaya, buraya nasıl geldiğimi çözmeye çalışıyordum. Hastane kokusundan nefret ederdim. Nayeon unnie, beni bulmuş olabilir miydi? Bayılmamdan önceki kalp ağrımı hatırlayabiliyordum. Unutmam imkansızdı çünkü fazla canımı yakmıştı.Bakışlarımı içeri giren doktora çevirmiş ve bana anlattığı şeyleri dinlemiştim. Hiçbir şeyim yoktu işte, fiziksel olarak. Ruhum hakkında ne söyleyecekti peki? Her gün binlerce cam parçasına maruz kalan kalbim hakkında? Ne biliyordu ki o? Hirai Momo'nun bende açtığı yaraları kim bilebilirdi?
"Beni buraya kim getirdi?"
Ağzımdan çıkan ilk cümlenin bu olmasına karşın şaşıran beyaz önlüklü kısa süre düşünmüş ve cevaplamıştı.
"Sarı saçlı bir hanımefendi, size baktığım süre boyunca başınızda bekledi. Yeni gitmiş olmalı."
Stajyer olduğunu tahmin ettiğim bir doktorun gelmesiyle odamı terk etmiş ve beni düşüncelerimle yalnız bırakmıştı. Sarı... saçlı? Nayeon unnie kesinlikle siyah saçlıydı, bundan emin-HİRAİ MOMO? Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Tanrım, o kişi Momo olabilir miydi? Ama hayır, bu imkansızdı. Hem onun benim yanımda işi neydi ki? Hem bilirdi o hastanelerden nefret ettiğimden. Başımda mı beklemişti? Onca şeyden sonra? Momo bana olan duygularını kaybetmişti, bense kaybolan duygularını kendilikilerimle beraber ateşe vermiştim. Bu imkansızdı... Ama ya... Hayal mi kuruyordum yoksa gerçekten o muydu? Sonunda delirdim.
*flashback*
"Hey, Mina-ah!"
Okul bahçesinin öbür ucundaki sarışın kıza bakan Mina yüzündeki büyük gülümsemeyle ona doğru koşmuştu. İki kız okulun bahçesinin kenarında buluştuğunda etraflarındaki kalpleri görmemek için kör olmak gerekirdi. Birbirlerine o kadar aşkla bakıyorlardı ki, bir aşk romanının ana karakterleri bile kıskanırdı onları.
Hirai, küçük kızın başında ellerini gezdirirken derin bir iç çekmişti. Saçları yumuşacıktı, elleriyle onlara zarar vermekten o kadar korkuyordu ki... Saçlarının ince tellerinden bir tanesinin bile kopmasına müsade etmeyecek Momo, prensesinin canını sıkan herkesi öldürmek istiyordu. Hem de işkence çektirerek.
"İyi misin?"
Anlamamazlıktan gelen Mina gözlerini kaçırmış ve gülümsemesini hiç bozmadan cevap vermişti.
"Tabii ki iyiyim peri, bu nasıl soru böyle?"
Sarışın kız, yani Mina'nın perisi, okul bahçesindekilere en kötü bakışlarının gönderirken aniden prensesini kendine çekmiş ve ona sıkıca sarılmıştı. Onun bu kollarının arasından hiç çıkmamasını istiyordu. Mina'yı dünyadan korumak istiyordu, elinde olsa Rapunzel ve annesinin yaşadığı gibi bir kulede yaşananlarını isterdi hatta.
"Neden bahsettiğimi biliyorsun Mina-ah ama üstelemeyeceğim. Ben her zaman yanındayım, bunu bil yeter."
İstemeden gözyaşlarını serbestliğine kavuşturan küçük kız hıçkırmış ve kollarını perisine sımsıkı sarmıştı. Momo'nun kokusu, Momo'nun sesi, Momo'nun her şeyi ona iyi geliyordu. Ağlaması ise rahatlamasının bir sembolüydü. Şu ana kadar çok acı çekmişti, herkes üzmüştü onu, kimse değer vermemişti ona. İtilip kakılmaktan, görülmemekten, hissedilmemekten o kadar bıkmıştı ki... En çok dışlanmaktan korkardı mesela, düşüncesi bile tüylerini ürpertirdi Mina'nın çünkü bilirdi, yaşamıştı dışlanmayı. Kimsenin onu görmemesini, hıçkırıklarına kimsenin el uzatmamasını en gerçek haliyle yaşamıştı. Ama artık Momo vardı ve Momo onu asla dışlamazdı. Bunu kendi adı gibi öğrenen Mina, sevdiği kızın kolları arasında hıçkırarak ağlamanın bile dünyanın en güzel şeyi olduğunu hissediyordu. Ama sevdiği kızın içi parçalanıyordu onun gözyaşları aktıkça...
"Mina?.. Mina bebeğim, gel bak sana ne göstereceğim."
Kollarını ince bedenden çeken Hirai, bu seferde diğerinin ellerini elleriyle birleştirmiş ve okulun arka bahçesine doğru koşmuştu. Rüzgardan dolayı ikisinin de saçları uçuşuyor, özgürlüklerini ilan ediyorlardı. İkisi beraber özgürdü, beraber mutluydu. Birbirlerini tamamlıyorlardı, asıl soru birbirlerinin olmadıkları zaman ne yapacaklarıydı...
...
"Artık gözlerimi açabilir miyim Momo?"
"Biraz daha sabırlı ol güzel çiçeğim."
Yüzündeki büyük gülümseme ve sevdiği kızın elindeki eliyle ayçiçeği tarlasında ilerleyen sarışın kız güzel olduğundan emin olduğu bir noktada durmuş ve heyecanla elini çırpmıştı. Konuşmasına bile gerek kalmadan gözlerini açan Mina, hayran dolu gözlerle ve açılan ağzıyla etrafı incelemeye başlamıştı. Çiçekleri çok severdi, gerçekten çok ama çok severdi!!
"Momo... bu... çok güzel!!"
Kıkırdayarak kollarını havaya kaldırmış ve sarı çiçeklerin arasında koşmaya başlamıştı. Bu haliyle gerçekten küçük bir çocuktan farkı yoktu. Ondan daha çok çocuğa benzeyen Momo, olgun taraf olmayı nasıl kaldırmıştı hiçbir fikirleri yoktu. Aşk böyle bir şeydi sanırım.
"Ayçiçekleri hep güneşe doğru döner Mina, benim güneşim sensin. Nerede olursan ol ve nereye gidersen git, hep seni bulacağım. Söz veriyorum."
*flashback sonu*
Artık Hirai yok, sarışın kızlar benim için sadece sarışın kızlar. Ayçiçekleriyse sadece ayçiçekleri. Gözümdeki yaşların sebebi ise sadece kendimim. Bunları ne kadar kabullenirsem kabulleneyim, yeniden kabullenmem gerekmesi hayatın bana büyük bir oyunuydu. Ya da duygularımın. Kendi kendime düşünüp, kendi kendime üzülüp, kendimi kendi kendime sakinleştirmem gerekiyordu. Çünkü o yoktu. O... Aslında onu bırakmamdan çok daha uzun süre önceden beri yoktu. Önce o benim kalbimi bırakmıştı, soğuğa. Bana sarıldığı zaman tir tir titremeye devam ediyordum. Yapay davranışları ısıtmıyordu beni. Yaktım... her şeyi... Isınabilmek adına, bu oyunu bitirebilmek adına her şeyi yaktım. Tek acı çeken bendim çünkü, acılarımı dindirmemin tek yolunu ben kendim seçtim.
Ben ondan önce hep başkalarının üzdüğü o minik kızdım, ondan sonra hep kendi kendini üzen olgun bir kıza dönüştüm.
sanırım en hızlı yeni bölüm yazdığım kitap oldu... ve en sevdiğim kitabım :" umarım hoşunuza gidiyordur ve okumaya devam edersiniz. iyi geceler!!🌙💛
ŞİMDİ OKUDUĞUN
our garden 💐[mimo]
Fanfictionanılarımız tek tek siliniyor... ve bunun tek sorumlusu sensin hirai. 🌾