Hâlâ seramdayım, anılarımızla baş başa. Güzel anılarımız, hiçbir şeye değişmeyeceğim güzel anılarımız. Birkaç yıldan ibaret olsa da tüm yaşamımdan çok daha değerli olan anılarımız. Hastaneden çıktım ama onu düşündükçe eski halime dönüyorum. Artık yürümeye bile mecalim kalmadı. Sanki göğüs kafesim kalbimi korumak yerine onu sıkıştırıyor, tüm vücuduma derin bir acı vermesini sağlıyordu. Doğru düzgün nefes dahi alamıyordum, titrek verdiğim nefeslerimse benden kurtuldukları için dua ediyorlardı sanki. Belki... belki yakmasaydım her şeyi, yakmasaydım geçmişimizi, halledebilirdik. Konuşmadım ki, konuşamadım onunla, yapamadım. Sen beni artık sevmiyor musun, sorusunu sormak ağır geldi kalbime. Şu an çekeceklerimi bilseydim ilk yapacağım şey bu olurdu. Nerede ve nasıl bilmiyordum. Belki çok mutluydu, gülümsüyordu arkadaşlarıyla. Yeni bir ben bulmuştu belki de, çok büyük bir özelliğim yoktu kânımca. Sıradan saçlarım, sıradan yüzüm, sıradan cümlelerimle beş saniye içerisinde yenisi bulunabilecek bir kızdım ben. Ama yeniden sever miydi? Ben artık kimseyi, hiçbir şeyi sevemiyordum. Anılarımız ve çiçeklerimiz dışında.*flashback*
Sahilin kenarında, kumların üzerinde başını Mina'nın pürüzsüz bacaklarına yaslamış olan Hirai huzurla denizin sesini dinliyor ve en sevdiğinin yanında olmanın tadını çıkarıyordu. Mina ise onun sarışın saçlarıyla oynuyor gülümseyerek bir şeyler söylüyordu.
"Hayatımı aydınlatıyorsun."
Duyduğu cümleyle gülümseyen sarışın yavaşça doğrulmuş ve karşısındakinin minik ellerini avuçları içine almıştı.
"Sen de benimkini, sahip olduğum en güzel şeysin."
Birbirlerine en sıcak gülümsemelerini verirken Mina dayanamayıp ince kollarını Momo'ya sarmış ve kokusunu içerisine çekmişti. Ona her seferinde sanki ilkmiş ve aynı zamanda sonmuş gibi sarılıyordu. Tüm sevgisini ona aktarmak istiyordu. Hep beraber kalsınlar istiyordu. Şimdi bu sahilde, güneşin altında oldukları gibi hep ama hep beraber kalsınlar istiyordu.
"Mina, seni hiç yalnız bırakmayacağım inan bana."
"İstesen de bırakamazsın, kalbini sana geri vermeyeceğim."
Yavaşça ayrılmalarının ardından Mina neşeyle ayağa kalkıp yandaki su tabancasını eline alarak orman perisini ıslatmaya başlamıştı. Kıkırdamaya başlamışken kaşlarını çatan Momo eliyle aldığı deniz suyunu prensesine sıçratmıştı. Evet, bu sefer gülme sırası ondaydı. Ama unuttuğu bir şey vardı ki prensesin silahında daha çok su vardı. Yeniden suyla buluştuğunda yüzü buruşmuş ve turuncu saçlı kızı tek hamlede yakalayıp gıdıklamaya başlamıştı.
"Şimdi kim gülüyor bakalım yaramaz kız?"
*flashback sonu*
O zamanki gülüşlerimi hatırlamak beni mutlu ederken kalbime kemiklerim saplanıyordu. Duygularımı tarif etmek zordu ama gözlerim her seferinde kendini ifade etmek adına dolup boşalıyordu. Bu hareketinden dolayı nasibini almıştı ama gözlerim. O kadar yanıyorlardı ki artık, kurumalarından korkuyordum. Aslında hayır, kurusalar da bir sıkıntı olmazdı. Karşımda eskisi görebileceğim mükemmel kadın yoktu. Ve o yokken benim görmemin de hiçbir manası yoktu. Hatıralarımdaki güzel yüzünü düşleyerek devam edebilirdim. Gerçi... ben hiç devam edememiştim ki.
İyi geceler öpücüğü almadan uyuyamıyordum, o günaydın demeden uyanamıyordum. En büyük kabusumu yaşıyordum ama uyanabilmemin hiçbir yolu yoktu. Ben bu kabusta kaybolmuştum. Yosun tutmuştum kendimi bulamadığım için, beni sen bulamadığın için...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
our garden 💐[mimo]
Fanficanılarımız tek tek siliniyor... ve bunun tek sorumlusu sensin hirai. 🌾