Chan'in ölümü üzerinden bir hafta geçmişti.
Evinde kanlar içinde bulmuştuk. Göğsünden vurulmuştu. Ailesi öldürüldüğünü düşünüyordu ben de aynı fikirdeydim.
Yatağa gömülmüş tavanı izliyordum kimse neden öldürüldüğünü bilmiyordu. İntihar etme olasılığını düşünemek istemiyordum. Kendine zarar verecek biri değildi Chan
Düşüncelere dalmışken çalan telefolunumla uyandım, tanımadağım bir numara arıyordu.
-Alo?
-Merhaba ben xxx hastanesinden arıyorum. Chan beyin ölümü ile ilgili önemli bir gelişme var. Ailesine ulaşamadığımız için sizi rahatsız etmek zorunda kaldık kusura bakmayın
-Sorun değil. Peki nedir bu önemli gelişme?
-Chan Bey intihar etmiş.
Yıkılmıştım.
Sadece bir kaç dakika önce 'kendine zarar verecek birisi değil' diyordum.
Doktora söyleyecek bir şey bulamamıştım. Söyleyecek hiçbir şey yoktu. Düşüncem bir tokat gibi yüzüme çarpmıştı daha fazla telefonun açık kalmasına izin vermeden kapattım.
Ama neden?
Ortada kendini öldürmesi için hiç neden bulamıyordum.
Aklıma son konuşmamız geldi.
Acı yalvarışları.
Duyamadığım çığlığı.
Nasıl unutmuştum ben bunu? Benim yüzümden mi öldü Chan?
Boğazımda oluşan düğüm nefes almamı zorlaştırıyor, beynime acı sinyaller yolluyordu. Hatırlamak istemediğim konuşmalar beynimi ele geçiriyordu.
" Hyung lütfen yanımda kal. Sadece bir gün daha"
"Olmaz Chan biraz dinlen kendini gayet iyi hisediceksin bana güven"
"Hyung beni anlamıyor musun? nereye gitsem biri beni takip ediyor gibi ne yapsam biliyor...beni taklit ediyor. Korkuyorum ..."
"Sadece dinlenmeye ihtiyacın var hadi uzan yatağına"
"Bana yardım et lütfen Hyung sana yalvarıyorum"
-Tamam Chan sen dinlen söz veriyorum sana çözüm bulacağım."
Yatağına uzanmasına yardım etmiştim. Üzerine örtüyü örttükten sonra odadan çıktım.
Hatırladığım şeyle Chan'in evine koştum o gün Chan'e söz verdiğim gibi bulduğum çözüme gidiyordum. Chan'i izlemek için kameralar yerleşirmiştim odasına ve evin bazı bölümlerine. Haberi vardı. Ama ben bunu unttum.
Tam bir hafta sonra evine gelmiştim. Belki bir kanıt bulurum diye. Hâlâ kan kokusu geliyordu. Midem bulanıyordu ama kokudan değil kendimden. Kameraları açtım ve izlemeye başladım, herşey çok normaldi.
Chan yatağından kalktı ve bilgisayar başına oturdu aniden durdu etrafına baktı "Beni rahat bırak " diye bağırdı.
ve bilgisayar başından kalkıp banyoya gitti.Hemen banyoda bulunan kamerayı açtım.
Musluğu açtı avucunu su doldurup yüzünü yıkadı. Karşısında duran aynaya baktı ve konuşmaya başladı
"Bana böyle bakmayı kes!"
Hemen yanındaki süs eyşasını aynaya fırlatmıştı.
Koşarak odasına girdi. Bir çekmeceden silah çıkartmıştı.
Neden silah vardı onda? Daha 19una bile girmemiş birinde silahın ne işi vardı?
Banyoya geri dönmüştü. Sinir ve korkuyla aynaya ateş etmeye başlamıştı.
Korkuyla izlemeye devam ettim.
Chan ateş etikçe karşısındaki beden ölüyordu.
Yani kendisi...
Gözleri kör olmuştu...
Kendini tanıyamamıştı.
Bu izlediklerimi kaldıramayacaktım. Chan'in ölüm sebebi bendim. Eğer o gün yanında kalsaydım her şey çok farklı olurdu.
Suçluydum.
Cezalandırılmalıydım.
Elime aldığım kağıt kalemle not yazmaya başladım.
*Bay ve Bayan Lee oğlunuz Chan hastaydı. Belki iyileşebilirdi de...
Oğlunuza iyi bakması için emanet ettiğiniz kişi kendi elleriyle oğlunuzu ölüme sürükledi. Ben hatamın bedelini ödemeliyim değil mi? Sizlerden özür dilerim. Özellikle Lee Chan'den. Kardeşim gördüğüm insanı koruyamadım. Affedin beni.*
Yoon Jeonghan
Jeonghan notu Chan'in yatağının üzerine bıraktı. Eline öldürdüğü çocuğun silahını aldı. Silahın neden hâlâ burda olduğunu bile bilmiyordu.
Belki Tanrı'da ölmesini istiyordu.
Gözlerini sıkıca kapattı.
Acı bir sızı ile bedenine giren mermiyle yere düştü.
Ne diyeyim bilemedim... Angst yazmaktan/okumaktan hiç hoşlanmam ama bunun konusu hoşuma gittiği için yazdım. Aslında Jeonghan yerine Seungcheol ölüyordu ama şu Jeonghan'ın lafı: Chan kimin bebeği?(pek hatırlamıyorum?) bundan etkilenerek Jeonghan olsun dedim. banyoda niye kamera var wtf
